İntihar kavramı hem insanlık hem edebiyat için tartışmalı bir konu. Batıda intihar salgını muhtemelen Werther ile başladı. İntiharı bir romanıyla doruklarda yaşatan Goethe, aslında insanlığı derinden etkiledi. Peki şark dünyası bunu nasıl gördü? İslam dini açısından günah sayılan intihar, bu dünyada nasıl duyurdu kendini? Osmanlı’da adeta bir intihar salgını başlatan ünlü pozitivist Beşir Fuad isminden bahsedeceğim.

 

Yaşadığı dönemde çağın aydınlarından farklı bir pencerede olan lakin öldükten sonra ve bilhassa ölüm biçemi ile derin izler bırakan önemli bir şahsiyettir; Beşir Fuat. İntihar ederek hayatına son veren Beşir Fuat’ın intihar nedeni çok fazla tartışılmış ve farklı farklı kalıplar içerisinde mantığa oturtulmaya çalışılmıştır. Onu anlamak için öncelikle hayatını şöyle bir gözden geçirmek gerekir.

 

1853 senesinde dünyaya gelen Beşir Fuat, hali vakti yerinde olan Gürcü kökenli bir ailenin çocuğuydu. İlk olarak Fatih Rüştiye Mektebi’nde beş yıl öğrenim görmüştür. Ailesiyle gittikleri Suriye’de Cizvitler Mektebi’nde okumuştur. Burada aldığı eğitim fikirlerinin ve hayatının şekillenmesinde çok önemli bir noktadır. Tamamı ile batılı bir eğitim almıştır bu okulda ve Fransızcayı çok iyi öğrenmiştir. Bundan sebeptir ki hayata bakışı oryantalist değildir. Cizvit mektebinden sonra üç yıl askeri idadi sonrasında ise Mektebi Harbiyeyi bitirir ve sarayda Abdülaziz’in yaverliğini yapmaya başlar. Sırp Savaşı, Rus Savaşı ve Girit isyanında fiilen bulunmuş, kahramanlık göstermiştir. Kendisinden bahsetmeyi sevmediği için yazdığı askeri makalelerde iştirakından bahsetmemiştir. Yalnız bir yazısında bu savaşlara gönüllü katıldığını şu şekilde yazmıştır: “Vakıa askerdim, fakat memuriyetim hasebiyle Girit’e gitme mecburiyetim yoktu, Sırp ve Rusya muharebelerinde nasıl kendi arzum ile bulunduysam Girit’e de öyle gittim.” Beşir Fuat Girit’te beş yıl kalmıştır. Bir yazısında Girit’te altı ayda Almancayı, dört ayda da İngilizceyi öğrendiğinden bahsetmektedir. İstanbul’a döndüğünde ise askeri memurluğunu bir süre devam ettirir ve Ahmet Mithad’ın söylemiyle kılıcını duvara asıp kalemini eline alır.

 

Beşir Fuat dönemin aydınlarına nazaran yüzü batıya dönük ve gayesi ilmi tetkik etmek olan biridir. Fizyoloji, tıp, biyoloji, psikoloji, matematik, fizik, astronomi, sosyoloji, felsefe, tarih, edebiyat alanlarında kapsamlı okumalar yapmıştır. Materyalist ve Naturalist bir bakış açısı vardı ve sosyal bilimlere de bu bakış açısıyla bakardı. Aldığı eğitim, özellikle Cizvit Mektebi’ndeki eğitimi bunda etkilidir. Bunun Beşir Fuat’ın tanrı ile ilişkisini kesmesine ve bilimi hayatındaki yegane rehber olarak kabul etmesinde ki en önemli sebep olarak düşünülmektedir. Cemil Meriç, onun tedrisatının ruh ve mana dünyasında yarattığı bunalımını şu sözlerle aktarır;

 

“Alışkanlıkları ile Osmanlı, kafasıyla Fransız. Beşir Fuat’ı Cizvit’ler zehirledi. İmanını kaybeden o coşkun zekâ, yeni bir din buldu kendine: Maddecilik. Batının müsbet ilimlerini naslaştırdı. Kılıç bir fetih aracı değildi artık.”

 

Zafer rüyaları ancak kalemle gerçekleşebilirdi. Abdülaziz Han’ın yaveri bu çetin kavgaya kahramanca atıldı. Ama çağdaşlarının dilini konuşmuyordu Beşir. Her makaleyle biraz daha yalnızlaşıyor, uçurum biraz daha derinleşiyor, anlayışsızlık kine inkılap ediyordu.

 

Burkulan şuurunu uyuşturmak için içkiye ve kadına koştu. Nafile… Dudaklarında günahların buruk tadı, bezgin ve yorgun. Kavgaya devam etti. Gönülle aklın, şiirle nesrin, imanla inkârın, Doğu ile Batı’nın kavgası. O yalçın irade, bu çılgın savaşa üç yıl dayanabildi.”

 

Ahmet Mithat’a göre yaşadıkları çağda Doğu’nun en zeki savunucusu Muallim Naci ise Batı’nın en güçlü sesi de Beşir Fuat’tı. Tanzimat döneminde bilim, felsefe, edebiyat eleştirisi, biyografi alanlarında eser vermiş sıradışı bir Osman aydınıdır. Sıra dışılığı romantizim akımının etkisindeki diğer Tanzimat aydınlarından farklı olarak edebiyatta Realizmi ve Natüralizmi; felsefede Pozitivizm ve Materyalizmi benimsemesindendir. Türk edebiyatının ilk denemecisi, ilk Türk materyalist, ilk biyografici, ilk eleştirmen gibi sıfatlarla anılır.

 

Kendi toplumunu ve dinini ilkokul çocuğu düzeyindeki malumatlarla tanıyan Fuat, sahip olduğu azıcık malumatı da asıl kaynağından değil de Fransızca ve İngilizce çevirilerinden öğrenmişti. Ahmet Mithat’a göre özellikle Kuran-ı Kerim’i Fransızca tercümesinden öğrenmesi onun meseleleri yanlış ve eksik yorumlamasına neden olmuştu. Kendi toplumunun dinamiklerinden farklı bir noktada bulunması, intihar etmeseydi belki de bu kadar önemsenmeyecekti. Doğu toplumlarının genel kaidesi olan felaketleri dinsel öğeler üzerinden irdelemek ne yazık ki o dönemde de kendisini göstermiştir. Kafirane bir statüde anılan Beşir Fuat intiharının ardından bedenini kadavra olarak üniversiteye bağışlamak istemiştir lakin onun dinsiz olduğu öne sürülmüş ve insanları zehirler düşüncesiyle bu isteği kabul edilmemiştir.

 

Beşir Fuat’ın intihar nedenlerine gelecek olursak öncelikle annesinin hastalığını söylemek gereklidir. Annesi şizofrendi, dönemin söylemiyle “hezeyan-i tazallümi” ruhsal hastalığı vardı. Natüralist bir bakış açısına sahip Fuat bu hastalığın kalıtsal olduğuna inanıyor ve bir gün kendisinin de bu şekilde cinnet geçireceğine inanıyordu. Annesinin 1886 mart ayında ölmesinden sonra artık hastalığın kendine geçtiğine inandığı ve annesinin sanrılarını yaşamamak için intihar fikri üzerinde daha ciddileştiği düşünülmektedir. Fakat üzerinde çalıştığı kitapların bitmesini beklemiştir ve nihayetinde yaklaşık bir yıl sonra intiharını gerçekleştirmiştir. Ayrıca kişisel hayatı son derece çalkantılıydı. Bir çok evlilik yapmış; ama bir türlü aradığı saadeti bulamamıştı. Beşir Fuat aslında bir çok kadınla farklı farklı ilişkiler yaşayan biri değildi bir gün çok değer verdiği bir arkadaşına cinnet geçireceği fikrini uzun uzun anlattıktan sonra arkadaşı ona bu fikirden uzaklaşman için hayatını biraz değiştirmen senin için iyi olabilir diye bir öneride bulunmuştu. Beşir Fuat da bunun üzerine bir çok kez genelevlere gitmeye başlamıştır. Genelevde çalışan bazı kadınları kötü yoldan kurtararak onlarla ilişki yaşamaya başlaması bir çok kötü alışkanlığa sahip olmasına neden oldu. Bu kötü alışkanlıkların başında; tehlikesini bilmesine rağmen bilhassa zengin gençlerin arasında süratle yayılan eroin zerk etme alışkanlığı başta geliyordu. Yakın zamanda Namık Kemal ismini koyduğu bir oğlunun ölümü ise Beşir Fuat’ın bir başka trajedisiydi.

 

Beşir Fuat kendini bir yere ait hissedememiştir. Evliliği tercihen değildi ama saygılıydı ona karşı. Birde fransız metresi vardı ve bunların arasında sıkışıp kalmıştı. Ahmet Mithat’a yazdığı mektupta bu durumun onu dahada yalnızlaştırdığını görebiliyoruz.

 

“Eve geldiğim zaman zevcem, niçin her akşam gelmiyorsun, diye serzenişler eder, ağlar. Evde birkaç gün kalıp Kuzguncuk’a gittiğim vakit, artık sen benden bıktın diyerek metresim ağlar. Ben iki cami arasında beynamaz gibi kaldım. Hiç birine dert anlatmak mümkün değil.”

 

Ahmet Oktay, Beşir Fuat’ın sanrılarını ve intihara giden sürecini şu sözlerle şiire dökmüştür;

 

“Ey hafıza! Kanıyor Ne varsa süzdüğün. Siyah zambak: Koridorlarında usulca açan o Cizvit mektebinin ‘Gecede yazmayı mutad edindim’ daha o zamandan. Sırdır çünkü yazı: Candan doğar ve ayan ettikten sonra sır olur.

 

Ah! Gülün yok. Doğ karanlığın devâsa rahminden de okurum hisset beni: ‘İntiharımı da fenne tatbik edeceğim: Şiryanlardan birinin geçtiği mahalde cildin altına klorit kokain şırınga edip buranın hissini iptal ettikten sonra orasını yarıp şiryanı keserek seyelân-ı dem tevlidiyle terk-i hayat edeceğim’

 

Zevcem! Kim kimin uçurumu? Her ağuş, ne yapsak bir serzeniş aslında. Metresim! Kucaklaştık ama daha bir kez buluşmadık. Tecilin dolmasını bekledim ben. Suret-i Varaka ‘Ameliyatımı icra ettim. Hiçbir ağrı duymadım. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım’ Ki kâğıt dahi kanla mülemma”

 

Beşir Fuat’ın intihar edeceği günde dahi kimse onun böyle bir çılgınlık yapabileceğine ihtimal vermiyordu. Ölürken mektup bıraktığı kişilerden birisi olan Ahmet Mithat, onun son günündeki şen şakrak tavrına uzunca değinmektedir. “Fuat henüz bir kaç gün evvel bile geleceğe dair planlar yapan, oldukça heyecanlı, yeniliklere dair hevesli, son derece coşkulu ve son anına kadar çalışan bir adamdır. Son zamanlarda maddi sıkıntılarla boğuşuyor olsa da kimse ondan böyle bir şey beklememektedir.”

 

Beşir Fuat seçtiği metodun özel olduğunu çünkü isterse ölümüne engel olma şansı olduğu halde eylemine devam ederek bunu gerçekten istediğini gösterebileceğini de şu şekilde anlatır mektubunda:

 “Şairler söz ile pek çok kahramanlık satarlar; fakat fiiliyata gelince, böyle bir metanet göstereceklerinden pek emin değilim. Çünkü şu intihar, beyne bir tabanca sıkmak, kendini asmak veya suya atılmak gibi değildir. Onlara bir kere teşebbüs edilince, onu menetmek ihtiyari elden gider.”

 

 

Fuat dediğini yapar. 1887 yılının Şubat ayında, henüz 35 yaşındayken intihar eder. Hem de tam olarak iki yıl önceki mektubunda anlattığı şekilde.Kendine klorit kokain enjekte edip bileklerini usturayla keserek ölümü beklerken hissettiklerini kaleme alır. İnsan ölürken neler hisseder bunları bildirerek insanlığa bir faydam olsun istedim der.Ölmeden hemen evvel bir kan gölünün ortasında ölümü beklerken şunları yazmıştır:

 

“Ameliyatımı icra ettim. Hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı.”

Beşir Fuat’ı kanlar içerisinde bulduklarında henüz ölmemişti. Doktora söylediği son sözler ise “Doktor beş dakikalık ömrüm kaldı ne uğraşıyorsun!” olacaktı. 

 

Dönemin osmanlı toplumunda intihara bir hastalık olarak bakılır. Gerek toplum gerekse birey düzeyinde bir hastalık. Toplumsal hastalıkların en fecisi ve en amansızı. Bu yüzden  İntihar kavramına oldukça yabancı olan halk bu haberden çok etkilenir. Fuat’ın ölümü hem işlediği bu büyük günah yüzünden hem de bunu uygulayışı bakımından tepki çeker ama o dönem için bir efsane haline gelir. Gazetelerde olayın detayları yayınlandıktan sonra İstanbul’da bir intihar salgını başlar adeta. Arka arkaya pek çok intihar vakası yaşanır. Beşir Fuat bu eylemi ile sadece zihinlerde bir kavram olan ve pek zikredilmeyen intiharı görünür ve mümkün kılmıştır halkın gözünde. Arka arkaya gelen intihar haberleri üzerine dönemin padişahı 2. Abdulhamid olarak intihar haberlerine yayın yasağı getirir ve bu yasak intihar vakaları durulana kadar yaklaşık 6 ay devam eder.

 

Beşir Fuat’ın beni en çok etkileyen yönü, fikirselliği ile yaşamsallığı arasındaki sarsılmaz çelik gibi iradesidir. Doğru bildiği ve uğruna yaşamını idame ettirdiği düşüncelerini yaşamına son verirken bile göstermiştir. İlmi, hayatının odak noktasına koyuşu onu dönemin aydınlarından çok farklı kılıyordu. Şark toplumlarında  geçmişten süregelen ve halen daha baki olan duygusallık ve romantizm seviciği onda yoktur. İntihar etmek onun için zor bir şey değildi ve bence bunu planlayıp yapma düşüncesi hayatının en haz verici eylemi olmuştur onun için. Bu yüzden onu tevkif etmek bir yana tebrik ediyor ve onu en iyi anlatan sözü ile yazımı bitiriyorum. zerk12111@icloud.co

 

“Müşahede gösterir, tecrübe ise agah eder.”

Abonelik
Bildir
guest
1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Eymen

Harika bir yazı olmuş böyle bilgiler kitap haline getirilirse çok güzel olur.

%d blogcu bunu beğendi: