Biraz yarası vardı insanın. Kaçar gibi adımları, gider gibi bakışları vardı. Bıkmış mıydı yaşamdan ya da bilmiyor muydu yaralarıyla yaşamayı, bilinmez. Bu silsile yapışmıştı boğazına. Ne bir cümle çıkıyordu ağzından ne de yutkunabiliyordu. Kimsesizlerindir derdi içinden, şu sıra sıra gelen kaldırımlara. Yatmak gerek derdi bir yaz vakti. Sonra arayıp bulmadığı şarkının iki dizesi gelirdi aklına. Sevinmeliydi, çünkü mutlu olurdu insan o an. Mutluluktan kaçmamalıydık belki, derdi. İki dize sayesinde bir yudum su bulmuş bedevi misali sevinmeliydi. Sonra kramp gibi gelirdi yaşamı aklına aniden. Sessizleşirdi dünya. Doğrulurdu yattığı kaldırımdan. Ellerinin arasına hapsederdi yüzünü. Bir boşluk gelirdi o anlarda. Düşünce boşluğuydu. Gardiyan hüzün uğramıştı. Mutlulukla görüş bitti demeye gelmişti belli ki. İşte o an hayattan dışarı çıkma vaktiydi. Bir çizgi vardı sanki ve o çizgiyi çoktan geçmişti. Bir şeyler mırıldandı o anlarda. Albert Camus’un birkaç satırıydı bunlar: ‘’Şimdi kalıntılar arasında dolaşıyorum. Kuralsızım, tereddütler içindeyim, yalnızım ve bunu kabullenerek, tek oluşuma ve kusurlarıma boyun eğdim. Tüm yaşamımı bir nevi yalan içinde yaşadıktan sonra, bir doğru yaratmak zorundayım.’’ Güzel demişti. Doğru vaktiydi. Düşündü, dışarısına gitmek lazımdı yaşamın. Zamana bırakmalıydı belki de. Yine sevdiği bir şarkının iki dizesini hatırlar, mutlu olurdu belki. Kim bilir?

 

Ahsen Tuğçe Saçtı

 

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: