İşyeri trafiğin yoğun olduğu bir kavşaktaydı. Adımlarını yavaşlattı.  Lambaların yanına doğru seğirttiği anda sevilmemekten keçeleşmiş tüyleriyle kışa yakışır renkteki gri bir kedi  şüpheli bir bakış fırlatıp,yanından geçti. Muhtemelen sert sokak dövüşlerinden kalma tek gözü ve bacağından yaşamak için neler feda ettiği belli oluyordu.

 Kırmızıya dönmüşken lamba,araçlar durdu. Arabanın birine yaklaştı. Elinde tuttuğu mendilleri tam havaya  kaldırmışken, içeride onu görmezden gelen bir kadın hafif aralık camını hızla kapattı. İşte o an uzun zamandır dikkat etmediği bir şeyle karşılaştı. Camdaki kendi yansımasıyla.Şaşkınlıkla kendine bakakaldı.Yansımada ancak çıplaklığını örten süzgeçten farksız gömlek ve pantolonu, saçından sakalından yüzünün kirliliği seçilemeyen yaşlı biri duruyordu.Halbuki Dante’ nin yolun yarısı eder dediği yaşta bile değildi.Babasına mı benzemeye başlamıştı?Yansımanın şaşkınlığı geçmeden tüm sesler bir anda kesildi.Biri kulağına fısıldadı:

-Dönerse ballı talih, dönmezse çıtır külah.

 Tek işittiği buydu. Sağa sola bakındı.Uzaklaşan kediden ve duran arabalardan başka hiçbir şey yoktu.bu sokağı hiç böyle bomboş görmemişti.çok uzun zamandır bu sokaklardaydı.kimseye ilişmez,kimseyle konuşmaz,ne bulursa onu yer,ne bulursa onu giyerdi. Karşıdaki trafoların altında diğer sokakta yaşayanların arasında sanki barınağa bırakılmış annesiz bir köpek  yavrusu gibi nereye burnunu sokabilirse orada uyurdu.Nereden gelmişti?Kimdi?Bilinmezdi.

 Artık ayakta durmakta zorlanıyordu.Bir ayağını yakın bir tarihte düştüğü belediye çukurundan çıkarken kırmış,yanlış kaynamayla da topal kalmıştı. Sağlam kalan ayağından destek alarak kaldırıma doğru geri adım attı.

 Ne kadar zaman öyle kaldı bilmiyordu ama kulaklarını dişlemişler,parmaklarını da ilk boğumdan aşağı kesmişler gibi yoğun soğuğu hissetmişti.Hiçbir ses duymuyordu.Sadece kulağına fısıldanan hala o aynı  tekerleme.

-dönerse ballı talih,dönmezse çıtır külah.

 Etrafına bakındı.Ayak sesleri ve araba gürültüleri nerdeyse kesilmiş, sokaklar kışın ayazına ve donukluğuna teslim olmuştu.Ya delirmiş ya da ölmüş olabileceğini düşündü.Saçmalayıp,sağa doğru kıvrılan yola döndü ve aksak ayağıyla hafif tempoda koşmaya bile başladı. Sanki herkes bir anda evlerine kaçmış da, bir tek o sokakta kalmış gibiydi.Ayrıca gidecek bir evi de yoktu. Hava iyice ayaza kesmiş,sis de sarmıştı.Fakat bu sis tamamen meteorolojik bir durum muydu yoksa koşuşturan insanların sokaklarda kalan nefeslerinden dolayı mı oluşmuştu pek ayırt edilemiyordu.

 Nefesi havada donmak üzereyken yavaşladı.Yol onu bir taş köprüye getirmişti. Kentsel dönüşümün henüz  uğrayamadığı eski evleri birbirine bağlayan zamanla görevini daha büyüklere bırakmış tenha bir köprüydü.

 Köprünün üzerine geldiğinde paslanmaya başlamış demirlerine doğru yaslanıp,kış ayları daha da silik görünen ışıklara daldı.Köprüler hep bir yerleri bir yerlere bağlar denir ya,oysa bu köprü bir yeri diğerinden ayırıyor gibiydi. Kulağındaki fısıltı halindeki tekerleme susmuştu.

  Yıllardır sokaklardaydı ama sokaklarda doğup büyümemişti.Çocukluğu tozu toprağı yaprağı böceği bol şehre hem yakın hem bir o kadar da uzak bir köyde geçmişti. Okumak için köyünden ayrıldıktan sonra da bir daha dönmemişti.Aile ile ilgili tüm bağlarını da koparmıştı.Nefret ederdi doğduğu yerden.Babasının lüksten uzak, kıt-kanaat geçinme ve inatla aynı yerde yaşama isteğinden.Okul bitince iş,güç,erken yaşta parayı yakalama hırsı derken hayat; parlak,renkli ve neşeliydi.Ta ki ortağı tarafından dolandırılıp,balon çevresi tarafından linç edilip,elindeki avucundakini kaybedene kadar.Gidecek başka bir yer kalmayınca,baba evine dönmeye mecbur kalmıştı.

  Çok uzun zaman olmuştu bu köprüye gelmeyeli. İlk geldiğinde yine böyle soğuğu keskin bir havaydı. Bir umut babasıyla arasını düzeltip,şu zor günleri atlatıp,yeni bir iş buluncaya kadar idare edecekti.Nerden bilsin babasın Alzheimer teşhisi konulup da şehirde bir kliniğe yatırıldığını.Üstelik tek varlığı olan evini huzurevine yatabilmek için sattığını.Artık ne onu tanıyan bir babası ne de o buz kesmiş burnunu sokabileceği bir evi yoktu.Babası klinikteki ilk haftanın sonunda bu dünyadan göçüp,gitmiş ama o babasını kaybettiği şehirden bir türlü gidememişti.Baba  olmayınca da kökü kemirilmiş bir çınar gibi yıkılmıştı sokaklara.

  Tekerleme yine başladı.Sağına soluna bakındı.Köprüde ondan başkası yoktu.Eğildi,üzeri incecik buz tutmuş,donmuş sessiz bir dere ile bakıştılar.Ses susmuyordu.Kulak kabarttı.Köprünün altından geliyor gibiydi.Koşarak köprübaşından köprünün altına doğru bakındı.Kimsecikler yoktu.Tekrar köprünün üzerine çıktı. Taşların üzerine doğru eğildi. Bekledi.Ses taşlardan geliyordu.Korkuyla ayağa kalktı ve köprünün demirlerine tutundu.Ses şimdi taşlardan yankılanıyor ve yükseliyordu.Köprüden aşağı iyice sarktı.İşte o an karanlık sularda sinema perdesinden farksız dev bir görüntü belirdi. Bir zaman makinesi icat edilmiş ise tam o anda içindeydi.Babasının asla elletmediği koluna taktığı seyyar kutusunu omzuna yerleştirip,evden çıkışını izledi.Arkasından bakan kendisini de.Çocukların oynadıkları top sahasına açtı babası tezgahını.İçinde harikalar diyarını gizlediği numaralı çekiliş kutusunu ortaya koydu ve çatlak sesiyle bağırdı:

-Dönerse ballı talih,dönmezse çıtır külah.

Deneyene bol şans.

Abonelik
Bildir
guest
1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Emine keçeli

👍👍👍👍

%d blogcu bunu beğendi: