Kelime şekli resmetmeye borçlu mudur?

     Bir roman, öykü ya da şiir okurken yani kurgusal bir edebi tür okuduğumuzda yazarın betimleme gücüyle paralel olarak zihnimizde bir görüntü canlanır. Yazarın anlattığı olayı, tasvir ettiği mekanları, dönemi, kişileri ilmek ilmek zihnimize işleriz. Ve tabii ki kendi yorumumuz ve hayal gücümüzü de serpiştirerek bunu yaparız. Sanırsam okumanın verdiği en büyük keyiflerden biri de bize verdiği bu sonsuz özgürlük. Ama bazen kendi zihnimizde kurduğumuz sahneyi somutlaştırmak isteriz. Başkalarıyla da görüşlerimizi paylaşabilmek adına. Recaizade Mahmut Ekrem’in kaleme aldığı tek romanı olan Araba Sevdası’nın benim zihnimde yarattığı dünya işte tam da bu karikatür.

      Tabi neden bu karikatür? Burada amacım sizleri R. Mahmut Ekrem’in edebi hayatına ya da Tanzimat döneminin özelliklerine sürüklemek değil. Ancak kitabın ana fikrine inebilmek karikatürle kurduğum benzerliği irdelemek adına dönemin edebiyat özelliklerine arada belirtmem gerekecek. Ve eğer okumadıysanız bu yazı biraz spoiler vermektedir.

      Karikatürde 19. yüzyıl İstanbul’unu görüyorum. Hatta arttırıyorum Çamlıca Bahçesinden bir kesit var. Dönemin en şık kıyafetleri içinde sözde İstanbul beyefendisi Bihruz Bey’i görüyoruz. Bihruz Bey’in aklını başından alan onun alafranga söylemiyle “Diyabl; par azar sörej amurö?” (Vay canına; yoksa sevdalanıyor muyum?) dediği hiçbir kadına benzemeyen asil eşi benzeri olmayan Periveş Hanım.

    Periveş Hanım’ın yer aynası içinde iki tane yer elması görürsün sözlerini işiten Bihruz Bey Kel espri! Kel fines! (Ne zeka! Ne incelik!) şeklinde şahsına münhasır söylemleriyle abayı yakmaya başlar.

    Bihruz Bey kimdir nasıl biridir dersek: Lüks kıyafetler, lüks asalar, pahalı at arabaları ile caka satmayı seven eğlence düşkünü birisidir. Dönemin burjuva gençliğini temsil eden bir karakter olup Fransız kültürüne hayran züppe bir gençtir. Fransızca’nın inceliğine o kadar düşkündür ki her fırsatta Türkçenin kabalığından yakınır. Türkçe’yi yetersiz bir dil olarak görür. Türkleri de bir o kadar kaba ve medeniyet yoksunu insanlar olduğunu düşünür. Ama kendisinin de bu kadar yaftalamaya karşın Fransızca’ya hakim değildir. Fransızca Türkçe karışımı bir dil konuşur. Fransızca doğru dürüst çeviri yapamaz. Şahsen bu durum da onu bir hayli komik duruma sokar.

    Türk edebiyatının ilk realist roman örneği olarak kabul edilmektedir. Hakkı da vardır. Dönemin burjuva gençliğine ve dönemin yaşayışına ışık tutan bir eserdir. Romanda Bihruz Bey’in Periveş Hanım’a duyduğu aşkın arkasında dönemle ilgili önemli ipuçları gizlidir.

    Bihruz Bey’imiz aşkını anlatmak için şiirlere şarkı sözlerine kitaplara büyük bir heyecanla başvurur. Hiçbiri içine sinmez ve en son Vasıf’ın şu dizelerine karar verir:

Bir siyeh – çerde civandır.

Hüsnü mümtaz-ı cihandır.

Aşkı gönlümde nihandır.

Bunca dem bunca zamandır.

   Şarkıdaki bazı kelimelerin anlamını bilmediği için sözlüklere başvurur ve çerde kelimesinin karşısında sarı renk at ki kuladan açıktır şeklinde yazıldığı görür. Sarıyı gören aşığımız bu şarkıyı genç bir blönd(sarışın) için yazıldığını düşünür. Bihruz Bey’in gözünde sarı saçları olan Periveş Hanım için bu şarkı biçilmiş kaftandı.

   Bihruz’un Vasıf’ın şarkısında yer alan ” Bir siyeh ” ve ” Çerde ” kelimelerini ” Bersiye ” ve ” Cerde ” olarak okuması hem güldürücü hem düşündürücü bir unsur. Dizelerin anlamlarına bakacak olursak Periveş Hanım için hiç de uygun olmadığı ortadadır.

Bir karayağız yiğittir.

Güzelliği dünyada eşsizdir.

Aşkı gönlümde saklıdır.

Bunca an, bunca zamandır.

   Periveş Hanım penceresine bakacak olursak o Bihruz Bey’in ona olan sevdasından habersiz. Ki zaten haberi olsa da Bihruz Bey’in yaşantısından hayat felsefesinden çok uzak birisidir.

   İşte onların arasındaki sohbetlerin dönemin içeriğinden damıtılmış halini bir nevi kitabın özetini bu karikatürde görüyorum. Hayır! Emposibl! (imkansız)

”Siyehçerde! Siyehçerde! kelimeleri, zehirli birer ok gibi, zavallı gencin kulağından girip yüreğini delik deşik ediyordu…”

Abonelik
Bildir
guest
2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Aytaç Ünsal

Yazarın burada birbirinden bağımsız bir roman ve bir karikatürü ortak paydada buluşturabildiğini görüyoruz. Tebrikler

Emine Öykü Güner

Bu yazının baş kahramanı olan karikatürün çizeri Selçuk Erdem’in çizgi ve kalemine sağlık

%d blogcu bunu beğendi: