Her daim arzu edilen, elde edebilmek için türlü fedakârlıkların göze alındığı dolayısıyla kendisine giden yolda ve bu yola nasıl çıkılabileceği önerilerinde her tarafı emek kokulu bir duygudur başarı. Huzur ve mutluluk eşlik etmediğinde ise alt tarafı yarım kalmışlık yüklü bir duygudur başarı.

Başarı kavramının etimolojik anlamından bahsederek ya da tarihsel yaşanmışlığın yoğun düşünce birikiminden damıtılmış öznel başarı tariflerini sıralayarak sizleri sıkmak istemiyorum. Derdim dolayısıyla da gayem her bireyin zihin ve gönül dünyasında  belirlediği ölçü dâhilinde kendisini başarılı olarak tanımladığı o hissiyatı benim tecrübelerim doğrultusunda anlamlandırabilmek ve şahsi penceremden hayata bırakabilmektir.

Kelimeler iletişimde her ne kadar diğer iletişim unsurlarına kıyasla daha düşük bir paya sahip olsa da yüreğimizin duygu koridorlarında daha yoğun bir etkiye sahip olduklarından yazıma çok sevdiğim “Yaşadığın coğrafya kaderindir.” sözüyle devam etmek istiyorum. Evet, yaşanılan coğrafya insanın sosyo – ekonomik varlığını ve geleceğini etkilediği gibi gönül iklimini, zihinsel oluşumunu, hayata bakış açısını da şekillendirmekte ve aslında insan her yönüyle topraktan beslenmektedir. Dolayısıyla insan hayatta karşılaşacağı başarı, huzur, mutluluk, öfke vb. duyguları da içerisinde nefes alıp verdiği toplumun değerleri üzerinden tanımakta ve tanımlamaktadır. İfade ettiğim bu duygulara  ilişkin toplumsal kabuller adeta o duygulara ulaşabilmek için tek ölçüt olarak benimsendiğinde genç dimağların duygusal bütünlük ve gelişimi üzerinde telafisi zor tahribatlar yapabilmektedir. Bu tahribattan önemli payı alan duygulardan biri de maalesef başarı olmaktadır. Başarının salt niceliksel hedeflere ulaşma performansı olarak görüldüğü toplumlarda bireylerden kişisel yetkinliklerinin objektif ispatı için maalesef sürekli fazlası daha fazlası ve en fazlası istenmektedir. Böylece dayatılmış tercihler, soluksuz bir planlama, kıyasıya bir rekabet ve sonuç odaklı bir mukayeseyi esas alan temel niceliksel başarı kriterleri belirlenmiş olmaktadır.

Niceliksel başarı algısına sahip toplumlarda genç dimağlar kişisel gelişimlerine uygun bir rehberlik hizmetinden yoksun olarak eğitim hayatına merhaba derler. Okul ve dershane arasındaki on yılı aşkın zorunlu eğitim hayatının ardından tek ölçüt olarak yüz seksen dakikalık bir sürede istenilen net sayısına ulaşabilme durumlarına göre başarılı ya da başarısız olarak kabul edilirler. Sonrasında istisnaları olmakla birlikte özgür öğrenci iradesini ikame eden ebeveyn dayatmaları devreye girer ve bölüm tercihleri belirlenir. Meslek hayatına adım attıktan sonra ise sahip olunan sertifikasyon ve alınan terfiler başarının ölçüsü olur. Nihayetinde bireyin hayatını diğer yarısı olacak kişi ile birleştirmesi ile birlikte mutluluğun teminatı sahip olunan duran ve dönen varlıklar olarak görülür. Bütün bunlar maalesef başarı duygusunun niceliksel hedeflere ulaşabilme performansı olarak algılanmasının dramatik sonuçlarıdır.

Peki, başarı duygusunu bu tahribat ve dramatiklikten kurtarmanın bir yolu yok mudur? Ben tecrübelerim dâhilinde böyle bir yolun olduğu ve bu yolun niteliksel başarı başka bir ifade ile değersel başarı algısından geçtiği düşüncesindeyim. Peki, niteliksel ya da değersel başarı algısı nedir?

 

Niteliksel başarı, merkezinde bireyin olduğu ve bireyin iyi yanlarını geliştirmesine, zayıf yönlerini iyileştirmesine ve yeteneklerine uygun bir alanda emek vermesine dayanan beraberinde diğer canlılar ile paylaştığı evreni yaşanabilecek bir yer haline getirecek olan temel kişilik değerlerinin görülebilmesine dayanan bir başarı algısıdır.

Bu başarı algısında esas olan insanın yanı başındaki ihtiras, kıskançlık, bencillik, endişe, korku vb. gibi kendisini yoran duygulardan sıyrılıp sükûnetin, sadeliğin ve teslimiyetin farkındalığında, kendi iç dünyasına yönelerek kendisine ulaşabilmesi ve burada ihtiyaç duyduğu değişiklik ve iyileştirme dokunuşlarını yaparak yüzünü huzura çevirebilmesidir. Niteliksel başarının diğer bir aşamasında bireyin özgür tercihleriyle belirleyeceği bir alana yönelebilmesi ve “Sevdiğiniz işi yaparsanız, bir gün bile çalışmış sayılmazsınız.” ifadesi gereğince tercih ettiği alanın öncesinde, sırasında ve sonrasında emek vermesi, ter dökmesi yer almaktadır. Niteliksel başarının nihai aşaması ise yukarıda ifade etmeye çalıştığım ilk iki aşama sonrasında zihin ve gönül dünyası, söylem ve eylem açısından belli bir anlam bütünlüğüne ve olgunluğuna ulaşacak olan bireyin varlığı ile evrenin tüm canlılar için yaşanılabilecek bir yer olmasına yapabileceği olumlu katkıları toplumun bir başarı kriteri olarak görmesi ve algılayabilmesidir.

Bakış açımızda yapabileceğimiz ufak bir değişiklikle başarı, huzur ve mutluluk gibi duygusal kavramları kapitalizmin ve popüler kültürün işgalinden kurtarabiliriz. Bunun için öncelikle başarı kavramını değerlendirirken niteliksel başarıyı gözden kaçırmamamız gerektiği düşüncesindeyim. Başarıyı sadece sonuç odaklı, puan, sertifikasyon, menkul ve gayrimenkul varlık şeklinde niceliksel olarak gören bir bakış açısı ruhsuz, sorunlu ve mutsuz bir kalabalık çoğaltacaktır. Ancak bireyin bir duruş sahibi olması, haksızlık kimden gelirse gelsin adaletin yanında durabilmesi, düşeni kaldırması, sağ elinin verdiğinden sol elinin dahi haberinin olmaması, merhametli olması, elinden ve dilinden zarar gelmemesi, güzel görüp güzel düşünmesi ve güzel sevebilmesi gibi sahip olduğu sağlam kişilik özelliklerini de bir başarı kriteri olarak görmenin dolayısıyla niteliksel başarıyı algılayabilmenin ise huzurlu ve mutlu bir toplumu meydana getireceğine inanıyorum.

Bu başarı algısı ve bakış açısının oluşması, mutluluğu ve huzuru toplumumuza hâkim kılabilmesi dileğiyle bu yolda herkese başarılar diliyorum.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: