Bir sabah erkenden uyandığımı hatırlıyorum. Geceleyin çok ateşim çıktığı için pek uyuyamamıştım. Buna rağmen birkaç saat uyku uyumak bana yetmişti. Sabah 09:00’da gözlerimi açtım. Su almak için mutfağa gittim. Gece boyunca vücudum çok su kaybetmiş olmalıydı çünkü aşırı bir susamışlık hissediyordum.  Kana kana su içtikten sonra tekrardan uyuyamayacağıma karar verdim. Zaman geçirmek için birkaç kitabı kurcalamaya başladım. Sonra “Umutsuzlar parkı” şiirini sesli bir şekilde okumaya başladım. Sadece ilk pasajı sesli okuyabildim. Hoşuma gitmemişti sesli okumak. Kalan pasajları içimden okudum. Ne güzel söylemiş Edip Cansever;

 

“Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı

Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı

Evlerde, köşe başlarında değişmek diyorlar buna

Değişmek

Biri mi öldü, biri mi sevindi, değişmek koyuyorlar adını”

 

Böylece bir saate kadar zaman geçirdikten sonra bunu yapmayı da bıraktım. Sonunda televizyonu açmaya karar verdim. Siz benim televizyon dediğime bakmayın. 25 yıllık tüplü bir televizyon. Yeni çıkan televizyonlar kadar teknoloji harikası olmasa da bilirsiniz ki insan bir kişiye veya bir nesneye bağlandı mı onu bırakması, ondan kopması pek kolay olmuyor.

Televizyonda polislerle aynı görevi üstlenmiş ve neredeyse mahkemeler kadar yargı gücüne sahip tatlı ve sert sunucusu olan bir program şovu vardı. Haksızlığa mı uğradınız? Bir yakınınız mı kayıp? Dolandırıldınız mı? M. A’yı aramanız yeterli.

O TV şovunu izlediğim bir kaç saatte gelişen olaylar ve katılan insanlar ilgimi çekmeyi başardı. Bir sonraki gün aynı programı izlemek için programın başlayacağı saatte uyandım. Bu tür TV şovları’nın garip bir şekilde insanı bağlayan tarafları var. Ki insanın da herhangi bir şeye bağlanmak gibi garip ihtiyaçları oluyor. Karşılıklı bir gariplik ilişkisi.. Ben de diğer tüm takipçiler gibi bu gariplik kervanına katılmış gibi görünüyorum. İzleyen diğer günlerde bu programı takip eder olmuştum. Bir süre sonra artık o program kahvaltının bir parçası olmuştu. Tv’nin önünde kahvaltı etmeye başlamıştım. Çocuk istismarı, tecavüz, kadına şiddet, adam kaçırma, cinayet gibi konular ele alınıp çözülmemiş taraflarını çözmeye çalışan bir televizyon programıydı. Gücü ve kimsesi olmayan insanların sığınacağı bir yuvadan farksızdır insanlar için. O yüzden olmalı ki çok takipçisi olan bir programdı. İnsanlara umut olma çabaları samimi bir şekilde görülüyor ve hissediliyordu. Her olaya kendi davalarıymış gibi sahiplenme duygusu ile yaklaşıyorlardı.

Gel zaman git zaman konu alınan olayları çözmeye ben de dahil oluyordum kendimce. Olaylar üstünde düşünmeye ve fikir yürütmeye çalışıyordum. Bazen olaylar tahmin ettiğim bir şekilde çözümlenirken; bazen de tahminlerimi aşan olaylarla karşılaşıyordum. İşte gerçek hayat. İşte acımasız hayat. Bir tarafta suçsuz, günahsız, iyi insanlar. Diğer tarafta ise gerçek kötüler. İşte iyi ve kötünün doğası bu. Taraf olmaktan başka bir seçeneğiniz kalmıyor. İyi tarafa geçmekten başka bir seçeneğiniz kalmıyor. İyiye ve kötüye yüklediğimiz doğa bu. öğretilen animasyon duygular düşünsel olarak bizi buna yönlendiriyor. Herkes TV karşısında empati gösterse de sokağa çıkınca ve diğer insanların arasına karışınca bu animasyon duyguları bir kenara bırakıp içlerinde bir yerde hep tuttukları acımasızlıklarını dışa vuruyorlar. Edip Cansever olsaydı değişmek diye bunu da eklerdi mısralarına.

Programı izlemeye başladıktan birkaç ay sonra başımdan geçen özel bir olay gerçekleşti. Bu olaydan bahsetme taraftarı değilim fakat bazı düşünceleri şekillendirmemde bana katkısı olduğunu söyleyebilirim. Başımdan geçen olaydan sonra toplumu harekete geçirmeyi hedefleyen bu tür TV programların toplumdaki etkisi amaç edindikleri şeyin tersi bir şekilde karşılık buluyor. Toplumu harekete geçirmekten ziyade edepsiz ve ahlaksız olaylara karşı bir hissizleşme ve görmezden gelme kısaca alışıklık gösterme haline sokmaktalar. Bir çocuk mu istismar edildi? Bu normal bir şey çünkü hep olan şey. Hırsızlık mı yapıldı? Aman ne olacak canım. Bir yerde bir adam mı ölüyor? Ne olacak ya. Hep olan şeyler ne olacak.  Ama iş TV nin karşısına geçince değişiyor. Herkes kınıyor bu olayları, herkes toplum yararına hareket ediyor. Ama iş sokağa çıkıp da hayatın içine girince “kısaca değişmek” diyorlar adına…

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: