Başını kaldırdı.

­-’’ Bu adamı tanıyorum. Lise zamanlarımdan arkadaşımdır kendisi. Tam hatırlayamadığım bir tarihte aynı okula giderdik. Ben sarışın ve iri cüsseli olduğum için dikkat çekerdim o ise benden daha çok dikkat çekerdi, gözleri üzerine toplardı. Gözler… Bütün köy kız kardeşini tanırdı. Bütün köy kız kardeşine hayrandı ve bütün köy onun bir ucube olduğunu düşünür böyle güzel bir kızla kardeş olmalarına hayret ederdi.

Biraz küçük bir köyümüz vardı ve herkes birbirini bir şekilde az çok tanır, sever, kollardı. Özellikle de reisi olmayan evleri… Biz ise köyümüzün taşlı yollarında sabah akşam beraber okula gelip giderdik bu adamla. Sadece beş dakikalık bir yol arkadaşlığına neler sığdırmazdık ki? Benim küçücük not defterime yazdığım şiirler, Hüsnü Hoca’nın azarlamaları, muhtarın yine başka bir köyde yine başka bir kadınla yakalanması…

-‘’ Şiir mi yazardınız Komiserim?’’

-‘’ Yazardım. Şiir yazardım sevda uğruna. Her sabah yeni bir şiir okurdum bu adama çünkü her gece uykusuz kalırdım bir çift göz hayaliyle. Kimseye söyleyemediğim gönül derdimi dizelere söylerdim gaz lambasının ışığında. Gençtik. Heyecanlıydık. Tecrübesizdik. Hayatta neyi nerde yapmamız, hangi sözü kime söylememiz gerektiğini bilmiyorduk. İşte o günlerde başlamıştım ben de yazmaya. Bu gördüğün adam var ya evlat, onun dünya güzeli kardeşine yazdım bütün dizelerimi. Onun güzel gözlerine söyledim her sözümü. Sabahları ve okul çıkışları kardeşini istemeye gelen yeni bir talipten bahseder, yüreğime indirirdi. ‘’Bundan sonra her sabah uğruna sağ elimi verebileceğim gözlere bir yabancı bakacak artık’’ diye ölürdüm korkudan. Sonra tekrar kardeşini kimseye yar etmeyeceğini söyler yüreğime su serpti derken bütün köyün harabelerden ve boş adamlardan oluştuğunu, kardeşinin bu çöplükten hiçbir serseriye layık olmadığını söylerdi. Günler böyle geçerken zamanla şiirlerim defterleri doldurmaya, ben de artık duramamaya başladım. Bir gün o güzel gözlüyü eski bir Türk filmindeymişçesine çeşme başında gördüm ve başladım ona yazdığım en güzel şiirleri okumaya. Gözlerine baktıkça okuyacaklarımı unutuyor, gözlerine baktıkça yenilerini okuyordum. Bir zaman da yine böyle çeşme başında geçince anladım ki onun da gönlü bende var. O günü hiç unutmam. Neredeyse gün doğana kadar düşünüp sabahına anama haber verdim ve kadıncağızı umutsuz ve çaresizce kız istemeye gönderdim. Ne olduysa bundan sonra oldu. Bu yerde yatan adam o akşam geldi yüzüme bir güzel tükürdü. Sabaha kadar uyuyamayan tek benim sanmıştım lakin sabah bir kamyon ve toplanmış, kutulara, çuvallara konmuş bir evle karşılaştım. Ela gözlüm, ilham kaynağım yüzü yara bere içinde evden çıkıyor, kamyona biniyordu. Anladım ki gece hem abisinden dayak yemiş hem de anasıyla evi toplamıştı. Nereye gittiler kimse bilmedi. Ben de polis akademisine girdim, evlendim, cinayet bürosunda olay yerlerine çağırılan ilk kişi oldum. Bu karşımdaki cesedin yüzüme tüküren adam olması bir canın yitirilmesinden daha çok yaralıyor beni ve eminim ki bu eski zamanlardan kalma bir kan davası, bir namus meselesi. İstenen bir güzel ve çarpılan bir kapı… İnsanlar değişmezler. Savcı gelene kadar bekleyin sonrasını adli tıp halledecektir.’’

                        

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: