Eczanede anneannemin ilaçlarının gelmesini bekliyorum.. Sabah saatleri…

Kalabalık değil … Benim gibi ilaç bekleyen birkaç kişi daha var…

Koltuklardan birinde bir teyze oturuyor, yanında 3 genç…2 erkek, bir kız… En fazla 20 yaşlarındalar, konuşmalarından üniversitede okuduklarını, uzun boylu olan gencin teyzenin torunu, kızımızın da sevdiği olduğunu anlıyorum… Diğer oğlumuzda sınıf arkadaşları…

-Akif yeter artık bir şeyim yok, doktoru duydun”… diyor teyze….

-Babaanne tamam,  ilaçlarını alalım, iç öyle gideceğim okula”…. lakin teyze ısrarlı, “git artık, sınavı kaçıracaksın”…

Kızımız  “gerçekten Akif git artık, ben halledeceğim, ilaçlarımızı alıp eve götüreceğim babaanneyi, merak etme, bak çok az kaldı sınavın başlamasına yetişemeyeceksiniz” ..diyor

Adının Yusuf olduğunu öğrendiğim  diğer oğlumuz da “otobüsü kaçıracağız, hadiiiiii, hocaya anlatamayız durumu” diye devam ediyor ikna çabalarına….Zor da olsa Akif tamam diyor…Eczanenin dışına çıkıyorlar… biraz ilerliyor…gidemiyor…dönüyor  eğilip  babaannesinin ayakkabısının çözülen bağcığını bağlıyor, sonra  elini öpüp “ben sınav biter bitmez geleceğim, sakın yemek yapıp yorulma, akşama yemekler benden, süper bir menemen ” diyor… Yusuf atlıyor… “yok öyle menemen falan, bana memleketten  paket geldi…içinde neler vardır kim bilir?… sarmalar börekler… ooooo… Olmaz “diyor Akif …”oğlum sen onları 15 gün de yiyeceksin, gelirsin bizde yapar, yeriz menemeni”… “olmaz, adamım” diyor Yusuf…  “bozulup duracak, getireceğim paketi akşam deli gibi yiyeceğiz, kapandı konu”… Her şeyleri telaşlıydı gençlerin… neşeleri…öfkeleri…

-Hala gidemediniz, hadiii gidin artık ,Allah zihin açıklığı versin”….diyor teyze…

Ne kadar anneannem ve ben bu tablo bir bilseniz… Tek fark, ben 49 , Akif 20 yaşında… aynı endişeler…aynı sevgi… ne bir eksik, ne bir  fazla…

O arada ilaçlarımı almış arabaya doğru yönelmiştim…

-Ben dedim…. Üniversiteye doğru gideceğim işim var orada, sizi bırakabilirim isterseniz…

 -Üniversite de mi işiniz ?” dedi inanmaz bir ifadeyle Akif, tesadüfü pek inandırıcı bulmamış gibiydi..…

-Yok, Üniversite hastanesinde, Anneannemin raporu için dedim…

-Sizin anneanneniz mi var? diye sordu gizleyemediği şaşkınlıkla ..

-Olamaz mı? Yaşlıyım ama aynı zaman da bende torunum sen gibi, dedim gülerek..

-Hayır, kötü anlamda  demek istemedim  dedi…mahcup  mahcup….

-Bende kötü anlamda anlamadım ki zaten…

Yusuf daha fazla bekleyemeden “Bize uyar, uyar …hadi oğlum binelim gecikeceğiz zaten” dedi ….

Kızımızın gözü Akif’in gözünde;  endişesini endişe edinmiş ….  gömleğinin yakasını, saçını düzeltti eliyle, “üşürsün bak çıkarma montunu, merak etme;  ben her şeyi halledeceğim” dedi.. Akif işleri ona bıraktığı için daha bir üzgün sanki “sen çok yorulacaksın, yarın sınavında var üstelik” …. “ne yorulması beni korkutamaz böyle ufak tefek işler” dedi kızımız….”hadi bol şans sınavda, biran önce gidin dedi” dedi…

Kız güzel değil… oğlumuz da yakışıklı değil….hatta detaylı incelersek çirkin bile diyebiliriz her ikisi için de… Ama öyle güzel sevmişler ki…öyle güzel….çok güzelleştirmiş onları bu sevda…bakmaya kıyamıyorsunuz…samimiyetlerine, içtenliklerine aşık olasınız geliyor…

Arabada Yusuf sürekli sınav soruları hakkında konuşuyor.. Akif durgun…Birden “hani gece kalktığında benim ismimi unuttu ya babaannem, ya bir daha hatırlamazsa beni” dedi……

Yusuf  “yürü git” dedi, “olur mu hiç? seni o büyütmüş, canından çok sever, hiç unutur mu? salak salak konuşma, hem unutursa unutsun her defasında anıları anlatır, anlatır, hatırlatırız” dedi…Sordum neydi hastalığı diye teyzenin… “Alzheimer başlangıcı imiş” dedi… sessizlik….Sonra anlattılar; Akif in anne babası yurt dışında çalışıyorlarmış, Akif babaanne yanında büyümüş…… “Yeni mi teşhis konuldu” dedim… “yeni” dedi…. “Geçtiğimiz günlerde  ders çalışıyorduk o uyumuştu, gece yarısı uyandı, benim ismimi hatırlamadı, her şey  öyle başladı”  dedi….

-Ya oğlum dedim ya kaç kere;  yemek yemeden yatmış, şekeri de çok düşüktü hastanede, bir şeyler yiyince nasıl hemen hatırladı, o şeker den şeker den” dedi Yusuf….Yusuf u duymaz gibiydi Akif….

-Ama bu hastalar en son olarak en yakınında olanı kişiyi unuturmuş ,ben en yakınında olanım, yani en son beni unutur değil mi” dedi….

-İnşallah hiç unutmaz dedim…gözlerim dolu ona bakamadan…..

Güzel yürekli vefalı oğlum, nasıl endişeliydi babaannesine dair ….yaşından büyük yük vardı omuzlarında…ama gözlerinde o yükü kaldıracak bir o kadar da azim ve güç vardı….

Üniversiteye varıncaya dek, Yusuf sınavda çıkabilecek soruları tek tek çözerek, Akif in aklında kalmasına çabaladı, her defasında da “oğlum ne var bunda, sen yaparsın zehir gibi adamsın” diyordu…öyle güzel bir adam ki Yusuf da …dost…yemeğini paylaşan…bilgisini paylaşan….acıyı paylaşan….yiğit bir genç adam….

Sağ ol  abla dediler inerken, anneleri yaşlarında olmama rağmen, abla denilmek bana çok iyi gelmişti…. İşinin olmadığını biliyoruz burada, bizim için geldin dediler….akıllılar da aynı zamanda…

-Olsun gezmiş olduk diyorum…

Vedalaşıyoruz…

Yüzleri,  duyguları, tavırları… bir an acı oluyordu gözlerinde , bir an neşe oluyordu yüzlerinde…bahar havası gibi… gençlik bahardı ya zaten…

Lakin, hiç de öyle “ah bu gençler de” diye başlayan sık sık duyduğumuz eleştirilerde ki gibi sorumsuz, vurdum duymaz değillerdi…aksine çok sorumluluk sahibi, çok da vefalılardı….Rabbim hep yardımcıları olsun diledim, şifa diledim…

Beni alıp taaaaaa 30 yıl öncesi üniversite yıllarıma götürdüler…

Hiçbir şey değişmemişti sanki…. Duyarlılıklar….endişeler …korkular….dostluklar… paylaşımlar…hala aynı…

Aklıma 1989 yılında Toplum bilim dersimizde;

Hocamızın …”Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar. Ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar”.. Şeklinde bir paragraf okuyup sizce bu sözler kime ait olabilir? Sorusu geliyor…

400 kişilik anfi de yanıtlar; annem, babam, komşu teyze, öğretmenim, dekanımız vb şeklinde… Oysa ki söz konusu olan bu ifade gerçekte  “Aristoteles (M.Ö: 350)”  aitti.

Hepimiz çok çok şaşırmıştık….

Milattan önce söylenen bu sözlerde ki eleştiriler, günümüz deki eleştiriler ile ne kadar çok benzerlik taşıyor, değil mi? demişti hocamız..

Evet gerçekten de; gençlere dair sitemler, Milattan Önce 350 de de, Milattan Sonra 2018 de aynı sanki… hala benzer…sitemler aynı…gençler aynı….

Aslında gençler hep güzeller… Hep aynı… Samimi….vefalı….güçlü.. ve üstünler bir çok konuda bizden…mesela ilk aklan gelen üstünlükleri ;  güzel bakıp, güzel seviyorlar ….aşkı onlardan öğrenmeli galiba….

Daha sık birlikte olmalıyız gençlerle diye düşünüyorum… bizim geçmişe gitmemiz na mümkün, lakin onlarla birlikte olunca sanki geçmiş bize geliyor …

Ve hem güvende, hem de  umutlu hissettim kendimi ….

Pamuklara sarmalayıp sakladığımız geleceğimizsiniz….çok seviyorum sizi….. demeyi istedim….

 

– Serap Güvener

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: