Hadisene kalk gidelim, biz gittikçe dünya yol alacak, biz düşündükçe öteki var olacak. Ama biz derken, yani ben, ben senin sayende, senin düşün âleminde ancak ete kemiğe bürünebileceğim. Sense benim düşündüğüm kadar var olmaya devam edebileceksin. Son sayfaya bir şeyler ekleme şansım olsa, tam da bu cümleleri buluşturmak isterdim kâğıtla. Sözcüklerin dokunuşunun rüyalarda gezinen karakterleri uyandırması riskini göze alarak, romandaki dünyanın tanığı olmaya biraz daha cesaret ederdim. Puslu Kıtalar Atlası defalarca okuduğum, her defasında da büyülenerek kapağını kapattığım bir roman. Son sayfaya geldiğimde kendimi Uzun İhsan Efendi’nin zihninde, yıllarca uyanmayan bekçinin düşlerinde bulduğum, her defasında masalların gerçeklikle buluştuğu noktadan sayfaların dışındaki kendime bakıp el salladığım, biraz hüzünlenip biraz gülümsediğim, kim bilir belki de kendi içimde yepyeni bir masal başlattığım bir zaman diliminin tanığı. Sayfalarca Uzun İhsan Efendi’yle birlikte onun dünyayı tanıma serüvenine eşlik etmek, Bünyamin’in babasından aldığı dünyayı tanıma rehberiyle uykuya dalışını seyre dalmak ve Ebrehe’nin utancına kulak vermek..Puslu Kıtalar Atlası’nda İhsan Oktay Anar, yine eşsiz bir anlatımla çıkıyor karşımıza. Masallar diyarında gerçeği aramak, varoluşa dair sorular sormak, düşle hakikati ayırmak ya da belki de iç içe geçmişliklerini sorgulatmak üzere bizi keyifli bir yolculuğa çıkartıyor. Düşünüyorum o halde varım’ı düşünüyorum o halde varsın’a dönüştürüp ben’den öteki’ne uzanan bir hikâyeye dönüştürüyor. Bundandır ki, Uzun İhsan Efendi etrafındaki herkese aslında sadece onun zihninde yaşadıklarını anlatma çabasıyla çıkıyor karşımıza. Ve yine bundandır ki bir yandan dünyayı gözleri olmadan görmesi, kulakları olmadan duyması nedeniyle övülürken, onların sadece kendi zihninde var olduklarını söylediğinde herkes tarafından alaya alınıyor. Özellikle bir öteki olmadan var olamadığımızı romandaki her karakterde okumak mümkün. Utanç için bir öteki gereklidir, son itirafı duyduğu utanç oluyor Ebrehe’nin. Tüccarın yeniden uykuya dalabilmesinin yolu, yıllardır uyuyan kişiyi bulup uyandırmasından geçiyor. Bünyamin’in rehberi ise babası oluyor, zorda kaldığında yaşamı okumasını sağlayan atlasıyla. En çaresiz hissettiği anlarda sığındığı atlası da yetersiz kalınca, aşka, yani yine bir ötekine sığınıyor. Ve daha nice karakter bir ötekiyle çıkıyor karşımıza. Puslu Kıtalar Atlası’nın oldukça kalabalık bir kadrosu olduğunu görüyoruz. Renkli, zengin ve bir o kadar da gerçek. Düşün gerçeğe karıştığı, ama asla yalnızlığın olmadığı..İnsan olma halimizin ötekine bağlandığı bir kavşakta geçen, ben olmadan sen’in, biz’in olamayacağını dillendiren eşsiz anlatı.

 ‘’…Ama bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. Macera ise büyük bir ibadettir; çünkü O’unun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim…’’

 

– Miralem GÜR

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: