Bugün bir düzlemde gidildiğinde, üstün ruhun, sanat ve estetik kıstası dikkate alındığında; yanarsa dünya, hayat mücadelesinden yanacaktır. Sefaletin, yokluğun, yoksulluğun ve çaresizliğin karşısında; hayata tutunmak için, yere sağlam basabilmek adına verilen bu mücadele, tüm estetik değerlerin üzerinde, yoksulluğun sanatıdır! Bu çetin yolda, verilen tüm bu mücadele, çekilen tüm bu yokluk ve edinilen hayat mücadelesi; kuşkusuz, üstün ruhun kapılarını insana açacak, onu sarıp sarmalayacaktır. Hakikat diye, görünene aldanan, görünmeyeni aramayan ve tüm bu acizliği karşısında, her şeyi görebilecek erdeme sahip olduğunu zannedecek kadar kör olan; zengin sandığı ruhuyla, hayat mücadelesi adına bir çilekeşi olmayan bu dünyevi insan, büyük bir buhranın tam ortasındadır da, bunu ancak yoksulluğumuz bilebilir. Kuşkusuz, o insandaki, bu yoksunluğu, yoksulluğumuz görecektir de, biz yoksuluz diye ruhumuz yoksul değildir ya! Bizim hayatımız yoksul diye, onların hayat sandıkları bu anlamsızlıkları, hakikat diye gördükleri bu dünyevilikleri, insanı kutuplaştıran ve dışlayan bu zihniyetleri olduğu müddetçe, ruhları bizden üstün gelmeyecektir, hakikat terazisinde! İnsanı, insan olduğundan; her insanda tanrıdan bir parça olduğu bilindiğinden; yüreklerdeki cevheri görmek adına, tüm insanlığa, onu kazanmak adına, insanca yaklaşarak ve o cevheri çıkarmaya çaba harcayarak, yaklaşan insandan, üstün bir ruh yoktur. Öyle entelektüelsiniz diye, dünyanın farklı frekansında değilsiniz. Sizin vicdanınız parazit yapıyorsa, o frekans zaten temiz de değildir. Temiz olmak, temiz kalmak adına; mesele frekans temizliği, mesele vicdan temizliğidir; mesele entelektüel ya da yoksul olmak değil, insan olmaktır, insan!

 

Betonla çevrildik diyedir kalbimizin taştanlığı.

Sardı bizi tüm bu sertlik, betonarme sevdalığı.

Değerliydi ve kıymetliydi insan, tüm bu hırs olmasaydı…

Gözleri hırs bürüdüğündendir, eskisi gibi olamayış…

 

Kurtaralım insanı, insanlığı, insancıllığı…

Tabiata hasret, betona düşman olalım; hırsa karşı savaşalım, yüreklice…

Kurtuluştur mücadele, insanca bir dünyaya kavuşmak ümidiyle!

Betona vuracağız, Betona vuracağız!

Tanrının armağanı çimenler yeşersin diye!

 

Bu entelektüel kesim, betonarme binaların ardında, yalnızca kendi anlayabildiğini iddia ettiği — anlamaz fakat anlıyormuş gibi yapar! —  bir sanat arar. O sanatı bulduğunda, kendi parazitliği yüzünden, icra edeni eleştiri yağmuruna tutar. Hatta ve hatta, ‘’Notaya yanlış bastı.’’ diyebilecek kadar ileri gitmekle kalmaz, o eseri kendisinin çok iyi çaldığını bile iddia edebilir. Kuşkusuz bu entelektüel taklidi yapan üçkağıtçıların duyduğu notayla, bizim duyduğumuz nota farklıdır. Onlar kendini üstün sandıklarından, insanlara üst perdeden baktıklarından, ancak ve ancak müziğin notasını duyabilirler. Notayı eleştirmek adına, müziği bile doğru dürüst dinlemediklerindendir ki; müziğin tamamını bile duyamamışlardır. Bizim duyduğumuz nota ise; müziğin notasının ardındaki tüm notaların uyumu yani insanlığın notasıdır! İnsan hangi cepheden, hangi perdeden, hangi kesimden olursa olsun, mesele insana nereden bakıldığıdır. Önemli olanın, insana aynı yerden bakılması gerektiği, adaletlice yaklaşılması gerektiği ve gerçek değerin kimde olduğuna karar verirken, hakkaniyetle yaklaşmak doğru olduğundandır ki; bizim yaklaşımımız, tek bir notaya değil, bütün notaların uyumuna karşı olacaktır. Bir notanın yanlışlığı, tüm bir eseri mahvetmeyeceğindendir ki; varsın olsun, bir nota — yani bir insan — yanlış diye tüm bir eser — yani insanlık — yanlış olmayacaktır. Bir şeyi, tüm bir şeye mal etmeye çalışan, kaostan beslenen bu zavallılara, en güzel cevabı insanlığımız verecektir.

İnsanı dinlemeyin, insanlığı dinleyin…

Zira bir yerde çoğunluk varsa; orada adalet vardır, orada demokrasi vardır, orada insanlık vardır…

Birine inanıp aldatılmaktansa, kandıracaksa, insanlık kandırsın beni!

Herkese inandım diye, kimse beni yargılayamaz!

 

– Ömer MEMOĞLU

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: