Kıvrılıp giden dalgın bir yol, sökük rüzgâr esintisi ve melankolik duygularla dolu olan sen. Bırak ersin o tamamına, gel bak sonbaharı göstereceğim sana.[1]
Sokakta onlarca insan, ayrı ayrı yerlerde gökyüzüne bakarak düşünüyor ve onlara eşlik eden tek şey ise kulaklarını okşayan o güzel yaprak hışırtısı olur. Sanki küçücük bir çocuk yukarıdan pipetle üflüyormuşçasına esen rüzgârın verdiği hafif titreme boğazdan geçen sıcak çayla son bulur. Sonbaharın göz bebeği şairlerin ilham kaynağı eylül ayına gelecek olursak insanları her yönden zora sokmakla birlikte verdiği huzurla acıların bir kısmını rafa kaldırır. Eylül ayı her yeri dağıtmasına rağmen kızamadığınız ve tebessümle sevip öptüğünüz çocuğunuz gibidir. Kimisine yeni sayfalar açar, kimisine kışlıkları çıkarttırır, kimisine de sadece yazdırır eylül ayı. Beğenmeyince buruşturulan o kâğıdın sesi yaprak hışırtısı gibi huzur verir yazara. Özel bir mevsimin melankolik çocuğudur o.
Çocukların tatilin bitmesinden dolayı oluşan hüznü, evladını şehir veya yurt dışında okutacak olan ebeveynlerin özlem dolu acısıyla devam eder. Sabah 8.30’da işbaşı yapan memurların sessiz mutsuzluklarını, diğer aile fertleri gidince evde bir başına kalan ev hanımları devam ettirir. Bir yandan da okula yeni başlayan çocukların mutluluk kapısı olur eylül. Heyecan ve sevinçleri içine sığmayan çocukları, gözleri ışıl ışıl parlayan güler yüzlü öğretmenleri bekler. Kırtasiye sahiplerinin yüzü güler, simitçi amcaların ekmek teknesinde para döner, sokaklar erken saatlerde canlanır. Güzelliği ve melankolisiyle içinizi ısıtan şefkat dolu bir anne gibidir eylül ayı. Sarılınca birbirine yapışan vücutların yerini ılık bir tebessüm alır. Yazın yenilen o renk renk meyveler yoktur artık. Bağbozumu zamanıdır, bol bol üzüm ve pekmez ile karşılaşılır.
Acısıyla tatlısıyla sürüp giden mevsimin ayı eylül şiirlerin hatta şarkıların bile ana figürü olmuştur. Hüznün ve melankolinin ayı iki değerli yazarın doğumuna da yer vermiştir kendi takviminde: Orhan Kemal, Sevgi Soysal. 15 Eylül 1914 doğumlu olan Orhan Kemal’in gerçek adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. Bir dergiye yazısı verilirken Orhan Kemal olarak kaydedilince öyle kalmıştır. Yazar küçük yaştan itibaren sıkıntılar çekmesine rağmen hayat adını verdiği o halatı asla elinden bırakmamıştır. O sıkıntılı dönemlerinde en iyi destekçisi kitaplar olmuştur. Giritli kahvesinde tanıştığı en yakın dostu İsmail Usta onun kitaplarla tanışmasındaki en büyük etken olmuştur. Hatta eşi Nuriye Hanım’a olan aşkını anlattığı “Cemile” adlı romanındaki İzzet usta adlı karakter, dostu olan İsmail Usta’dır. Evlendikten sonra askere giden yazar tezkeresinin çıkmasına kırk gün kala tutuklanmıştır. Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le tanışmış hatta Nazım hikmet Orhan Kemal ile yakından ilgilenmiş, ona öğretmenlik yapmış, programlı olarak felsefe, edebiyat, toplumbilim, siyaset bilim, Fransızca çalıştırmıştır. Orhan Kemal’in şiirlerini beğenmeyen Nazım Hikmet bir gün yazarın yatak altında bir denemesini bulmuştur ve “ Bırak şiiri miiri birader, hikaye yaz, roman yaz sen.” demiştir. Orhan Kemal’in ona hem maddi hem manevi destek sağlayan Nazım Hikmet’e olan güveni tamdır. Hatta 1944’te cezaevinden çıkınca doğan çocuğuna Nazım adını koymuştur. Düz yazıya geçişi böyle başlamıştır ve hayatının dönüm noktası olmuştur. “ İnsan dediğin cart diye ölmeli… Altına oturak falan sürülmeden… Her şey birdenbire olmalı. Böyle ölmek isterim, kimseye muhtaç olmadan.” diyerek 2 Haziran 1970’te dediğini yaparak hayata gözlerini yummuştur.
Üzerinize bir şey almadan dışarı çıkamayacağınız, sonbahar soğuğunun iyice hissedildiği eylül ayının diğer bir misafiri yaşadığı dönem kadar onu önceleyen kadın mücadelesinin izlerini taşıyan Sevgi Soysal’dır. 30 Eylül doğumlu, doğum soyadını hiç kullanmadan üç ayrı evlilikten edindiği soy adlarıyla yapıtlarını yayımlayan feminist ruhlu yazar, en zor dönemlerde bile göğsü ve başı dik durmaya çalışmıştır ta ki 1975 yılında yakalandığı amansız meme kanserine dek. Ona rağmen yılmadan, bir damla gözyaşı dökmeden “ Hayatı sevdim, insanları sevdim ama yenildim.” diyerek 1976’da dünyaya veda etmiştir.
Hazan mevsiminin ilk göz ağrısı eylül, annelerin evlerde bir telaş hazırladığı kışlıklarla geçen ekim, kalorifer yaktıran kasım derken biter solgun yüzlü sessiz sonbahar.
– Cemrenur Erdal
[1] Birhan Keskin- Nehir Manzarası şiirinden esinlenilmiştir.