Nur Horus

Nur Horus

İlk önce sizi tanımayanlar için kendinizi biraz anlatır mısınız?

  • 10 Şubatta Hatay’ın İskenderun ilçesinde doğdum. Son 7-8 yıldır aktif olarak kitap sektörü içerisindeyim. Sektöre girişim editörlük, yayın danışmanlığı ve gölge yazarlıkla başladı. 25 üzerinde kitabın editörlüğünü ve yayın danışmanlığını yaptım bu süre zarfında. Birçok ünlü yazarın gölgesi altında çalıştım. ‘‘YOKLUĞUN YALNIZLIĞIMA ÇARPTI’’ kitabım; benim edebi anlamda ilk tecrübem değil o yüzden.

 

Son dönemlerde ‘‘Kadın Yazar’’ diye bir şey ortaya çıktı. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

(Gülüyor.)

  • Edebiyat içerisinde bana göre kadın yazar erkek yazar diye bir ayırım yoktur. İyi yazar ya da kötü yazar vardır. Sanatın cinsiyeti olmaz. Bu büyük bir saçmalık! Kadın duyarlılığı ile yazarsınız aynı şekilde erkek duyarlılığıyla da o da aşka, cinselliğe, mutluluğa daha çok iki cinsten birinin bakış açısını vurgulamak içindir. Ama bunu bütün olarak bir durum halinde görmek ‘‘KADIN YAZAR’’ durumunu kast ediyorum ve edebiyat içinde bu tarz kategoriler oluşturmak çok yanlış. Edebiyatta bunların çok üstünde tartışılması ve ortaya atılması gereken konu varken buna takılmak; takılanların ayıbı, diye düşünüyorum.

 

Yazı yazarken ifade özgürlüğünüzün olduğunu düşünüyor musunuz?

  • Dünya üzerinde böyle bir şey varken Türkiye toplumunun bu konuda deneyimsiz olduğu kanısındayım. Ne yazık ki ifade özgürlüğü bizim en bilgisiz kaldığımız konulardan biri ve gün geçtikçe ilerleyeceğimize geriliyoruz. Bu sorunuz aklıma Hüseyin Rahmi ile ilgili edindiğim bir anıyı getirdi. Hüseyin Rahmi bildiğiniz üzere bazı konuları kendi döneminde işlerken büyük bir cesaret göstermiş yazarlardan biridir. ‘‘Ben Deli miyim?’’ adlı romanında anlattıklarından dolayı ahlaksızlıkla suçlanıp mahkemeye çıkarılıyor. Fakat insanlar o dönem ne kadar niteliklilermiş ki okuyucuları mahkemeyi basıyor. Kendisinin bu durum karşısında söylediği çok ağır bir söz var aklımdan hiç çıkmayan ‘‘Kırk-elli yıllık romancıyım, yetmiş yaşımda bembeyaz saçımla meğerse bir romancı değil bir ahlaksızmışım!’’ dediği vakit savcıya yargıç tarafından mahkeme hemen bitiriliyor. Savcıda söyledikleriyle kala kalıyor. Böyle bir olayın bugün gerçekleşmesi çok zor çünkü okuyucunuz arkanızda durmaz olanı biteni seyreder yalnızca.

(Gözleri doluyor.)

 

Peki, önceki soruda söyledikleriniz bugünün ya da o günün siyasi yapısıyla mı alakalı sizce?

  • Hayır, kesinlikle bunun o günün veya bugünün siyasi durumuyla alakalı dolduğunu düşünmüyorum. Bütün sorun toplumsal uygarlık kimliğinden uzaklaşmakla alakalı sanırım. Bir de estetik ve sanatsal ölçütte bir sorun bizim toplumumuzdaki… Bu konuda toplumumuzun belli bir düzeyi ve çizgisi yok. Bu insanî bir sorumluluktur.

 

Para kazanmak için kitap yazmak hakkında ne düşünüyorsunuz?

  • Yazarın para kazanması doğal bir şey… Ve aslında bu durum yazarın üretkenliğini arttırıp yazma dürtüsünü pekiştiriyor. Yazar pek tabi para kazanmalı. Mesela bir Behçet Necatigil öğretmen olmasaydı birçok başyapıt daha üretebilirdi, diye düşünüyorum. Ama olayı şu boyuta getirmeye de çok karşıyım; yazarlık sadece iyi para kazanma noktasında durmamalı!

 

Sizce bu konuda yayınevlerine düşen görevler var mı? Ya da yayınevlerinin olaya bu açıdan bakanları engellemek adına bir şey yapması gerektiğini düşünüyor musunuz?

  • Elbette, mesela en başta kitaplar üzerine şu kadar basıldı şu kadar sattı gibi ibareler koymamalılar. Bu bence çok ayıp bir şey! En önemlisi bunlar edebiyatın ağırlığına ve derinliğine yakışmayan şeyler. Araştırdığım kadarıyla eskiden bu tarz şeyler asla sorulmaz ve konuşulmazmış.

 

Sizin de bu durumu yaşama ihtimaliniz olduğunu düşündüğüm için bu soruyu soruyorum bazen yazarın kitabın önüne geçtiği oluyor bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?

  • Evet, maalesef yazar yakışıklıysa ya da güzelse kendi kitabının önüne geçiyor. Bu da onun emeğine saygısızlık oluyor ve haksızlık oluyor, diye düşünüyorum. Yazarı ikonlaştırmak edebiyatın doğasına aykırı… Ben de zaman zaman bunu yaşıyorum ne yazık ki…

 

Son olarak sizce okur neden romana, hikâyeye veya öyküye ihtiyaç duyar?

(Gözleri parlıyor.)

  • Okumak her derde devadır! Yani ruhsal bunalımlar, seks, ateşli felsefe tartışmaları bunların hepsinin bir arada bulunduğu türlerdir saydıklarınız. Ruh damağınızda güzel tat bırakır, hem kendinizle başbaşa kalır hem de kısa bir süre için bile olsa farklı bir dünya içerisinde nefes aldığınızı hissettirir size. Özellikle roman okuyucunun daha çok içselleştirdiği bir türdür. Toparlayacak olursakta edebiyat bence ruhsal bir arkeolojidir.

 

Şimdi gelelim YOKLUĞUN YALNIZLIĞIMA ÇARPTI adlı kitabınıza, bu kitap tam olarak ne anlatıyor?

  • Kitap esasen okuma eylemi üzerine yazmış olduğum bir kitap. Ayrıca kitap çıkarmak isteyen, bütün hayatı kelimeler ve edebiyat olan iki insanın kitap çıkarma serüveni ve bir yerde kesişen yollarının onları birbirine şiirsel bir tutkuyla bağlamasını anlatıyorum.

 

Şiirsel bir tutkudan kastınız nedir?

  • Aşkı herkes başka başka ve kendince yaşar. Fakat edebiyata düşkün, kalem aşığı insanlar aşkı şiirsel bir tutkuyla yaşar. Şöyle düşünün; kalemi keskin iki şairinin kalbini birbirine doğrultması… Şiir ve aşk içinde eriyip gitmesi… Çünkü şiirin farklı bir büyüsü vardır. Ve duygularınızı hele ki aşkınızı şiirle ifade etmeniz dizelere canlılık katmanız anlamına gelir. Korkunuz, aşkınız, çaresizliğiniz, burukluğunuz şiirle yeniden vücut bulur. Tutku tam da burada başlar işte!

 

Aşka inanmayanlar için söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

(Şaşırıyor ve tebessüm ediyor.)

  • Aşka inanmamak aslını inkâr etmektir. Çünkü aşka inanmayan ya bir zamanlar âşık olmuş karşılığını aramamıştır ya da henüz aşkla karşılaşmamıştır. Son dönemlerin çok popüler bir sözü haline geldi ‘aşka inanmıyorum’ cümlesi. Günümüzde yaşanılan ilişkilerin niteliğiyle ilintili sanıyorum bu. Onlara şunu söylemek istiyorum ‘‘Siz boşverin başkalarının yaşadıklarını yahut yaşayacaklarını sizi sizin gibi bir insan gelip bulacak ve mutlu olacaksınız. Herkes aşkı aynı şekilde yaşasaydı yüzyıllardır edebiyat bu konuyu işlemezdi. Biri çıkar yazar bizde yüzyıllar boyunca o yazılanları anayasa hükmüymüşçesine okur üzerine başka şeyler eklemezdik.’’

 

Kitabınızda özel olarak bahsettiğiniz ya da vurguladığınız bir konu var mı?

  • Evet var. Hiç sormayacaksınız sandım. Gençlerimizin ufkunu daraltan, yaratıcılığını körelten, edebi değeri olmayan, içi resmen zırvalık dolu ve son birkaç yıldır türeyen popüler bir anlayış gelişti. İsmini vermek istemediğim ama çok satanlar listelerinden düşmeyen yazarların hemen hepsi dâhil buna. Okuyuculardan rica ediyorum bu tip insanların kitaplarını alıp okumayarak tepkilerini göstersinler. Gerçek yazarlara sahip çıkıp onlara olan saygılarını göstersinler. Kimisi ‘‘Ben iyi yazarlara okuyucu yetiştiriyorum.’’ Diye işin içinden çıkmaya çalışırken kimisi de hala edebi eser yazdığını zannederek piyasa içinde varlığını sürdürüyor. Çünkü bu iş artık arz talep meselesine döndü. Okundukça yazmaya devam edecekler. Oysaki bu zamana kadar toplumumuzun içinden yeni Nazım Hikmetler, Orhan Veliler, Hüseyin Rahmiler yetişmeliydi. Suçlunun kesinlikle okuyucu olduğunu düşünüyorum bu yüzden. Silkelenip kendimize gelmeliyiz artık.
Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: