Hazanın, hüznün, şiirin ve edebiyatın mevsiminde, bir sarı yapraklı ağacın altından sesleniyorum beyaz sayfalara gri bulutların altında…  Ara ara yağmur serpiştiriyor. Mevsimlik montumun altına saklıyorum hemen kalem ve not defterimi.  Kızıl saçlı bir kadın geçiyor önümden. Sırf mevsim sonbahar, aylardan Eylül diye âşık olasım geliyor.

Gazetede bir haber okumuştum 2 gün önce. Tam oturduğum bu parkın az ötesine geçen günlerde bir bebek terk edilmişti. Hazanın ortasına bir bebek çığlığı saplanmıştı. Birileri o bebeği bulmuş, daha sonra da bebeğe sahip çıkmıştı. Ben de bir Eylül akşamı bu griliği arkamda bırakıp ağlayışlarını duymadan gitmek istiyorum. Not defterimi iç cebime koyup bankların arasından keşmekeşliğe sürükleniyorum. İnsan gürültüleri, ağlayışlar ve zırvalar arasında kendimi kapatıp müziğin ritmi ile caddede başıboş dolaşıyorum. Rotam belirsiz sadece yürüyorum…

Bir fotoğraf stüdyosundan geçerken dönüp bakıyorum vitrinine. Tabelasından anlaşılacağı üzere 1988 yılından beri bu dükkân burada var. 1988 yılından beri kimi zaman gerçek, kimi zaman da sahte gülücükleri dondurmuş bu dükkân.  İçerisi ayaklı bir müze bence. Sahte insan suretleri ile dolu bir müze. Çeşit çeşit… Sarışın, esmer, açık, kapalı… Ama ortak bir yönleri var hepsinin. O da: Sahte gülücükler ajandasına suretlerini yapıştırmak. Ne zaman bir fotoğraf stüdyosu görsem aklıma bu düşünceler geliyor. Sanıyorum bunda Ziya Osman Saba’nın etkisi çok büyük. Merhum yazarın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi adlı eserini okuduktan sonra fotoğraf stüdyoları pek bir garip gelmeye başladı. Hepsinde bir sahtecilik aramaya başlamayı huy edindim kendimde. ‘’Cahillik mutluluktur’’ derler ya işte bu cümlenin sadece bir cümle olmadığını ve deneyimle sabit olduğunu birçok kez gördüm. Üzüldüm sonra. Sahte gülücükler atanlar adına üzüldüm. Kısa bir an gülüyorsunuz, bir makine sizi yakalıyor ve herkes o fotoğrafa bakıp sizin ne kadar mutlu olduğunuzu söylüyor.  Bu tıpkı bir papağanın bir kere ‘’baba’’ dedikten sonra onunla ütopik muhabbet yapma çabasına benzer. Ya da bir köpeği karşınıza alın, sırf Pavlov onunla deney yaptı diye ona bilim adamı muamelesi yapıp yapay zekâ ve giyilebilir teknolojiden bahsetmek gibi bir şey. Bazı şeylerin farkına vardıktan sonra gerçekten de insanlara karşı soğukluk, kitap, kahve ve battaniyeye karşı da karşı konulmaz bir sıcaklık hissediyor insan. Bu bilginin yan etkisi. Sizin hayatınızı kontrol edip, size yön veriyor…

Kafamın üstüne çöken bu maddesel olmayan kütlesi ve hacmi olmayan ama ağrı ve sancılara sebep olan ağrılardan bıktığımı bir kez daha anladım. Açık biletimin tarihini değiştirerek Ankara Gar’dan 2 saat sonrasına Doğu Ekspressine bir bilet aldım. Bilgilerimi, tüm öğrendiklerimi ve valizimi geride bırakıp karton bir bardak da kahve alıp geçip oturdum… Treni beklemeye başlayıp cahilliğime ulaşmak için attığım bu ilk adımın zaferini kutladım…

Arkamda, parka terk edilen bir bebeğin çığlığını bırakıyorum. Arkamda, bir fotoğraf stüdyosundaki sahte ve anlık gülümsemeleri bırakıp gidiyorum. Cehaletimi bir kara trene yükleyip gidiyorum…

Vazgeçişlerimi sırtıma vurup, arkama bakmadan gidiyorum.

Caner Çevirgen

 

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: