Meksikalı ünlü ressam, Macar Yahudisi fotoğrafçı bir baba ve Kızılderili bir annenin dört kızından üçüncüsüdür. Doğum tarihi 6 Temmuz 1907 olsa da o hep 7 temmuz 1910 olan Meksika Devrimini doğum günü olarak kutlamıştır. Modern Meksika’nın doğuşuyla kendi yaşamının başlamış olmasını istemiştir.
Altı Yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalmış, kendisine ” Tahta Bacak Frida” lakabı takılmıştı. Bu özrünü sorun etmeyen Frida, genç kızlık çağında, dönemin en Iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu ‘nda okudu.Bu okul onun sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlarla içli dışlı olmasını sağladı. İlerde Meksika Düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa ile burada tanışıp dostluk kurdu. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dahil oldu.Bu Fridanın entelektüel kişiliğini oluşturmasınada yardımcı oldu.19 yaşında geçirdiği korkunç bir trafik kazası bütün hayatını değiştirdi.
7 Eylül 1925 okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu nerdeyse herkesin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. 32 kez ameliyat edildi ve çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı kangren nedeniyle kesildi.
Sanatçının hayatta neler çektiğini anlamanın en iyi yolu 1939 yılındaki ‘what the water gave me’ adlı çalışmasını incelemektir. Çalışmasında, sanatçının hayatında meydana gelen olaylar,küvetinin dibinde yüzerken belirir. Sanki huzura erdikçe, zihni de neredeyse sürüklenmektedir. Her şeyin ortasında, Kahlo kendisini her şeyin üzerinde, boyununa bir ip dolanmış şekilde yüzerken resmeder. İpin bir ucu gizemli bir maske takan adamdayken diğer ucu da kayalara bağlıdır.
Kazadan bir ay sonra hastaneden çıkan Kahlo,özellikle annesinin yardımı ile çektiği sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yaptı. İlk otoportresi, “Kadife Elbiseli Otoportre”‘dir.
Frida Meksika’nın en havalı ve geçinilmesi en zor erkeklerinden biri olan, Marksist duvar ressamı Diego Rivera’ya aşık oldu.1929 yılında kendisinden 21 yaş büyük olan bu adamla evlendi. Evlilikleri, “fil ile güvercinin evliliğine” benzetildi. İki büyük kazadan bahseder Frida, birincisini korkunç trafik kazasıdır. İkincisi ise Diego’dur. Saplantılı bir şekilde aşıkolduğu adam. Komünist, Duvar sanatçısı Diego Rivera.
Frida Kahlo, sanat yaşamında, eşi ünlü ressam Diego Rivera’nın gerisinde kalmış gibi görünse de, gerçek bundan çok farklıdır. Diego’dan resim alanında bir şeyler öğrenmemiş aksine öğrettiği Diego dahil resim otoriteleri tarafından da kabul edilmiştir.
Kahlo, çeşitli sanat çevreleri tarafından sürrealist ressam olarak tanımlansa da kendisinin buna sıcak baktığı pek söylenemez, ona göre yaptığı resimler acılarını yansıtır tamamıyla gerçektir; hatta sevgilisi Amerikalı fotoğrafçı Nickolas Muray’e, gerçeküstücülük hakkında şunları söylediği biliniyor: “Gerçeküstücü olmak ne demek? Eğer eşyaları bulundukları ortamdan çıkarıp başka bir ortama yerleştirmekse; resim zaten tarihi boyunca hep bunu yaptı… Gerçeküstücülerin en önemli sorunu, kendilerini aşırı derecede ciddiye almaları.”
Frida’nın ünü dünyanın dört bir yanına ulaşmıştı. Meksiko City, Paris, Philadelphia, San Francisco ve New York’ta sergiler açmış; sergileri pek çok şekilde övgüye değer bulundu. Bu sergiler sonrasında Diego, şunları söyleyecekti: “Frida, benden daha iyi bir ressam ve resim aramızda rekabetin olmadığı bir alan”.
Fırtınalı bir evlilik geçiren Frida aynı zamanda sık sık sağlık soru yaşamıştır. 3 Temmuz 1954’te, akciğer ambolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde(çoğu kişi intihar ettiğini düşünmüştür.); arkasında bıraktığı son tablosu; “Yaşasın Yaşam” isimli bir natürmorttu.
Son sözleri ise, günlüğüne yazdığı şu cümleydi:
“Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.” (hope leaving is fine and hope not to turn back..)
Kahlo’nun hayatı ‘Frida’ isimli bir film ile sinemaya aktarılmış ve filmde kendisini Salma HAYEK canlandırmıştır.
Damla ÖZDEMİR