Kazanmak Adına
İlk her zaman ilktir ve iliklere kadar işlenir… İlkler, sonrasından getirdiği yeniliklerin imgesi halini alır zamanla düşüncelerde. İlk aşk, ilk sevgili, ilk araba, ilk iş, ilkokul, ilk… İlk… İlk…
İlk cinayeti işleyen Kabil de ardından getirdiği yeniliklerin imgesi olmuştur. En başta kıskançlığın imgesi haline gelmiştir Kabil. Arada yaşanan ilk duygusal bunalımın sonucunda ilk cinayet, ilk kötülük, ilk günah ve ilk korunma yaşanmıştır. Bunun beraberinde Habil tarafından da ilk ihanet, ilk maktullük, ilk ölüm yaşanmıştır. Bu ilk olayın sonrasından getirdikleri hep anlaşılmayı bekleyen bir yorumu beraberinde getirdi: Her savaşın sonunda taraflar zıt ikiliklerle anılır; iyi-kötü, galip-mağlup, üstün-ezik… Dikkatle kazanan-kaybeden demiyorum; çünkü savaşlarda hiçbir zaman hiçbir taraf kazanmaz. Sadece bir taraf kaybetmiş, diğer taraf daha çok kaybetmiştir. Galibiyet… Her ne kadar kazanmakla eşanlam taşıyormuşçasına kullanılsa ve anlaşılsa da işin aslı öyle değil. Galibiyet, karşı tarafa bir üstünlük sağlamaktır mânen. Ancak bir galibiyet aynı zamanda kaybetmektir. Savaşlarda yaşanan galibiyet kaybetmişliğin en yüzeyselidir bir manada. Ne olursa olsun kaybetmişlik, az veya çok, her zaman kaybetmektir.
Barış sağlamak da bunun bir kanıtı ve göstergesidir. Savaşların olmadığı bir yerde barışa da gerek kalmayacağından, barış kaybetmiş olmanın ispatıdır. İki taraf da barış yaptığı için iki taraf da aslında kaybetmiştir. Çatışma ve çakışma denilen ikilem arasında kalan barış zahiren bir zafer veya denge değil, olduğuna kaybetmişliktir.
Kaybetmek dediğimiz his, bir şeylerin yok olması veya şekil değiştirmesinden ziyade artık bize ait olmamasıdır. Kaybettiğimiz her neyse o aynı şekilde kalabilir, benzer yahut çok farklı suretlerde varlığına devam edebilse de artık bizim olmayışı, bizim kaybettiğimiz anlamına gelir. Ancak şu ince çizginin de atlanmaması gerekir ki; bir şeyi kaybetmek için öncelikle sahip olmamız gerektiği gibi bir daha asla bize ait olma ihtimalinin de olmaması gerekir. Eğer bir ihtimal bir umut varsa onu henüz kaybetmemişizdir.
İlk savaş insanlık tarihinden eskidir. Tanrı ve insanın savaşı olarak başlayan savaşlar daha sonra yerküre üzerinde insan ve insanın savaşı olarak devam etti. O yüzdendir ki biz âdemoğulları bu beşerlikte kaybetmişliği kazanarak, kazanmayı kaybettik. Hiçbir savaş asla bu sonucu değiştirmeyecek. Tanrı insan olarak başlayan bir savaş, sadece tanrının affıyla sonuçlanırsa bir kazanım elde edilir. Söz konusu durum yekünen ele alındığında, önermeler zincirinin sonunda elimize “kazanmanın yolu aftır” gibi bir sonuç kalır.
Mehmet Çakıralioğlu