“Bu son” dedi kumar masasından kalkarken. Bu konuşmayı yine zihninde mi yoksa sesli olarak mı konuşmuştu anlayamadı. Her hafta düzenli olarak buraya geliyor ve kazandığı noktada oyunu bırakacak kadar iradeyle oynuyordu. Servetini gün geçtikçe artıran bu oyuna uzaktan bakmak istedi. Oyunu oynayan belirli tipler vardı fakirler, zenginler ve zengin olmak isteyenler. Ona göre bağımlılık diye bir şey yoktu hiçbir insan hiçbir nedenle hiçbir şeye bağlanamazdı. Doğasına aykırıydı; insan değişebilen düşünebilen bir canlıysa eğer bağlanma gibi kelimeler de yalnızca uydurma olabilirdi. Peki ama neden düşünceleri ile çevresinde gördükleri çatışıyordu? Bu insanların hepsi neden buraya her gün geliyorlardı o zaman? Varlıklarını pokere armağan etmişlerdi resmen. -Aptallığın otobanından dehanın patikasına ulaşmak- cümlesinin kanıtı olarak kumar masalarını gösterebilirdi Murat Menteş. Her insanın bir amacı vardı elbette bu hayatta. Sadece bazılarına hayatta olduklarını hatırlatmak gerekiyordu. Ancak zihnini kurcalayan onca kelimelerden sonra gözü yan masadaki kızıl saçlı, yeşil gözlü ve beyaz tenli birisine çarptı. Şimdiye kadar bir kumar salonunda yaşanan olayları okuyacağınızı düşünüyordunuz değil mi sevgili okur? Ben de! O kadar sakin ve zekice hamlelerle oynuyordu ki oyununu, yanında oturanlar oyun bitimine kadar ona zarar vermemeye yemin etmişti sanki. O ise bakışlara aldırmadan ciddiyetle oyununu sürdürüyordu. “Onunla tanışmalıyım” diye düşündü. İçinde bitip tükenmeyen bir merak duygusu vardı. “Merak” diye düşündü. İşte tüm bu oyunların arkasında o vardı. İnsan merak etmediği bir şeye bağlanamazdı. “Merak ve bağlılık ayrı anlamlara gelen ama birbirlerini bağlayan iki sözcük” dedi.

Kahramanımızın yaşadığı bu farkındalık ile kızıl saçlı karakterimizin oyunu kontrol etme hızı aynı oranda ilerliyordu. İçerisinde yanıp tutuşmakta olan merak duygusu için bir hamle yaptı ve kızıl saçlı ile bir oyun oynamaya karar verdi. Ancak bunun için öncelikle karşı tarafı tanıması gerektiğinin farkındaydı. Oyunda doğruya yakın tahminde bulunmaktan çok rakiplerin tanınmasının gerektiğinin farkındaydı. Kızıl saçlı, oyunu o kadar hızlı ve düzenli ilerletiyordu ki oyun onun için kurulmuş diğerlerine ise ona figüranlık yapmaları için ricada bulunulmuştu sanki. Oyunun bittiğini fark ettiği anda yeni bir oyun için kahramanımız teklifte bulundu. Oyun yeniden kuruldu. Kartlar ve yerler yeniden yerleştirildi. Kızıl saçlı ve kahramanımız karşı karşıyaydı! Bu etkili duruş sadece kahramanımızın dikkatini çekmiş olacak ki kızıl saçlı sadece başı ile selam verdi ve oyunun başlamasını istedi. Oyun başladığı anda kahramanımız kendini bu merak kuyusuna atan kişiyi incelemek istiyordu. Oyuna odaklanma şekli çevresini kontrol etme hızı muazzam ilerleyen bu kişinin elbette oyunda kaçırdığı bir nokta olmalıydı. Ama yoktu.

Kızıl saçlı yine oyunu kazanıyordu. Kahramanımız içinde bulunduğu merak duygusundan son sekiz aydır kazandığı tüm servetini kaybettiği an kurtuldu. Kaybetmişti! Kaybedenlerin aptal olduğunu düşündüğü noktada kendi de onlardan olmuştu işte. Merak duygusu azalmış yerini bağlılığa bırakmıştı. “Kaybettiklerimi alabilir miyim” merakı ile başladığı her oyunu yeni bir bağlılık kazanarak kaybediyordu. Kızıl saçlı bir adamın onu nasıl mahvettiğini de merak ediyordu. Bir kadın olarak elbette erkekler için düşündüğü kriterleri vardı ama kızıl saç ve bir çift yeşil gözlü birine vurulacağını hiç düşünmemişti. Ama bu düşünceleri ortamda bulunun ve kendisinin de derinden hissettiği kasvetli havadan dolayı değişmişti. Artık onu merak etmiyordu. Canını yakmıştı. Adam kadının varını yoğunu almıştı. Üstelik onun duyduğu merak duygusunu bile almıştı. Kaybettikten sonra kahramanımız altı ay boyunca kumar salonuna gitmedi. Birgün kapısının önünden geçse dahi hatırlayamayacağı o yeri zihninde bir oyun olarak bırakmış ve terk etmişti. Ve tüm bu hikaye aslında kumar salonunda geçmiyordu.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: