Kimsesiz bir evde yaşarsın sen, evet. Boğuk ve çam kokuludur odan; deniz.

İçinde bütün şiirşehirler gibi bir saat kulesi barındıran bu şehre yıllar önce henüz genç bile değil, yaşlı bir çocukken geldiğim yıllarda tanıştım bu boş oda ile… Hâlâ boş… Ve tek bir penceresi vardır evet; deniz… 

Biliyorum çocuktun, çok çocuktun. Yoktun hatta. Sen adımlarını benim adımlarıma bağlamışken ben; adımlarımdan çok, apansız yağmurların peşindeydim. Yine de yağmurun yağdığı gerçeğini değiştirmez bu. Herkesin hayatına yağmur yağar; yine de yağmurun yağdığı gerçeğini değiştirmez bu.

Düşlerimdeki yollarda yürürken bitkin ama umutlu, mavi-siyah saçlı gençliğimi özlerim ben. Ne söylediğimi hatırlıyorum sana ama utanç, düzmece bir dirençle zihnimi ele geçiremedi hâlâ. Bu yüzden yine de inançlı oluşum yaşamaya karşı, biliyorsun belki de; inanç…

-Yağmurlar yağardı haklısın- Ama sen… Aslına bakarsan sen… Bembeyaz evlerin etrafını saran rengârenk çiçeklere benzer yokluğun eğer seninse anlamsız; sen. Ve benden başka kimse değerlendiremez onu, yokluğunu; ıpıssız…  Kalkıp gidecek oldum, hem de defalarca kez ama deniz… Deniz tuttu beni -bilirsin tutar beni deniz-

Kırılmış bir yürek ve kehribar rengi bir gökyüzü. Akşam haberlerinde aklımdan hiç çıkmayan vatkalı bir kaos…Yarım bir parçası bile kalmamış, kökünden sonuna çıkmış bedenden; kırık bir yüreğin sesi… Anlayamazsın sen. Ve ben yazmamayı seçerdim, bilsem; sırdaş olmamayı kehribar rengi bir gökyüzü ile; deniz…

Seslerden bahsediyorsun, etrafı apartmanlarla dolu yollardan… Çakıl taşları, bir deniz yıldızı, canhıraş gülümsemesi mavi-siyah saçlı kadının. Geceleri zihnimde bağıran yalnızların sesleri, kaldırıma düşen bir damla kan sesi hatırlıyorum, başka da ses yok. Sen sesler diyorsun; ellerin… Ellerinden başka ses yok.

Kimse ölmedi son günlerde İstasyon Caddesinde, cüretkâr bir yağmur hâlâ yağıyor kırmızı bulutlardan. Ve benim artık gitmem gerekiyor. Bir göç gibi, bir fırtına gibi, bir hata gibi gitmem… Hayatta kalan tek yakınını da kaybeden öksüz bir çocuk gibi nereye gideceğini bilmeden gitmem…

Uyanmak. Başucumda duran bir bardak bulanık su. Başımdan tırnak uçlarıma dek sır içinde kalmış sırsıklam bir beden. Giderek azalan bir görme yetisi ve belki çarpıntı, belki atak. Parkta oynayan çocukların gürültüsü; yaşıyorum. Uyanmak…

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: