Hayatı boyunca falan takımlı olan bir insanın 40 yıl sonra başka bir takıma geçmesinin zor olduğunu hepimiz biliriz. Üstelik sadece içsel bir zorluk değil dışarıdan da eleştiriler ayıplamalar alacağı aşikârdır. Hele bir de karşı takımı tutarsa bu kişi o zaman vay haline.

Biz karşımızdaki insandan çoğu zaman öngörülebilir, tahmin edilebilir davranışlar isteriz. Bu primitif düşünce sistemimizde kimin bizden kimin düşman olduğunu ayırt etmek için beynimizin kısa yollu çalışma prensibidir. Alışkanlıklar bu yüzden hepimiz için kolay tercihlerdir. Çoğunlukla aynı lokantada yemek yer, aynı tarzda giyinir, aynı yerde saçımızı kestiririz. Risk almaya gerek yoktur şimdi durduk yerde. Bilinmezlik bu yüzden korkutur bizi.

Alışkanlıklarımıza bunca bağlılık bizim için her zaman ekmeğimizi aldığımız fırınla, giyinmeyi sevdiğimiz marka ile sınırlı kalmaz. Bunların yarattığı konfora tutunurken aslında sinsice yaşamımıza yerleşen alışkanlıklara sadık kalmak bizi olası pek çok zararlı durumda da tutabilir. Zira alışkanlığın çalışma yönteminin başınca tutuculuk gelir. Bizi mevcut olan durumda tutmak ister. Bunun çok da ciddiye alınacak bir durum olmadığını düşünür ve üzerine pek kafa yormayız. Olagelmiş şeylerin dışına çıkmak bizi mevcuttaki durumdan uzaklaştırıp bilinmezlik deryasına fırlatacak orada başımıza kim bilir ne gelecektir?

Bu bazen içinde bulunduğumuz toksik bir ilişkiye devam etmemizi, körü körüne inandığımız ideolojimizin içinde kaybolmamızı, aslında çok da bizlik olmayan yerlerde ait hissetmesek de ayrılamayışımızı getirebilir. Malum bildiğimiz cehennem bilmediğimiz cennetten yeğdir. Bunun sonucunda insan içinden çıkamadığı pek çok girdaba kendini mahkûm edip kendini kımıldayamayacağına inandırma eğilimindedir. Yaşadığımız pek çok olay üzerinde irade sahibi olmayabiliriz doğru. Depremler, seller ve borsa bizden bağımsız çalışır. Ama sorumluluğu bizde olan şeyleri göz ardı edip aslında kolaycı bir yaşama kaçtığımızı zannederken belki de bizim için pek çok güzel ihtimali kaçırıyor olduğumuzu düşünmek istemeyiz. İhtiyaçtan doğmadığı sürece mevcuttakileri değiştirmek pek işimize gelmez gibi görünür bin bir bahane sıralarız. Ama uzun süre dokunulmayan, havalandırılmayan odaların da bir süre sonra küflendiğini, çürümeye başladığını biliriz. Pek gönüllü olmasak da zihnimizin odalarını havalandırıp şöyle bir bahar temizliği yapsak kim bilir artık işimize yaramayan atılacak neler çıkacaktır? Oluşan yeni boşluklarda ne çok yeniliğe gebedir kim bilir? Sıkı sıkıya tuttuğumuz şey belki de bizi tüketen şeydir.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: