Üşüyorum, her gün daha da titrek. Üşüyorum, bedenen, kalben, sensizken… Beklemekten, hatta bekleyememenin sabırsızlığında bile… Üşüyorum…

Ankara’yı bilir misin sen? Benim adına aşk dediğim şehir. İnsanı iliklerine kadar üşüttüğü söylenir. Ben orada bile üşümedim bu kadar hiç.

Dönüşü olmayan gidişinin titrekliği, içimi buza çevirdi. Dalga dalga yayılıyor kanıma soğuk. Avuntu kalan fotoğraflarına sarıyorum kendimi. Isıtır umuduyla çaresizliğimde… Ya nafile…

Kal diyemediği için dilim küskün hayata. Sus pus nefeslerim. Kelimeler dökülmüyor buz tutan kalbimden. Acemi patenciler gibi devrilmekte. Bedenim uyuşuk…

Ankara’nın ayazında çatlardı dudaklarım. Sensizlikte tüm benliğim koca yarık… Dudaklarım, sürdüğüm nemlendirici ile bulurdu şifayı. Bu halimin de tek merhemi, dönüşün olurdu bana, imkânsız olan… Dedim ya Ankara bile soğuğuyla vurmadı beni böyle, bitap.

Yaşanmamış say dedin bana hani. Gidişinle, ben rakamları bile saymayı unuttum. Nasıl sayayım ki? Aritmetik değil bu işin hesabı, kelimelerin oyunu elbet. Bir müzisyenin sevdayı aktarımında, notaların da ki giz gibi. Bir edebiyatçı da böyle severdi ancak. Noktasıyla, virgülüyle…

Kelimelerin kıvrımlarında dans ettirdiği virgülleri hep vardır da nokta yakışmadı bizim hikâyemize. En azından üç nokta olsaydı, umut vadeden. Söyleyecek çok kelimem kaldı bekle… Der gibi. Geleceğinin yansıması mahiyetinde.

Gizemi de severim bilirsin. Bekleyebilirdim seni ömürce… Üç noktanın yağmurunda ıslanabilirdim. Gözyaşlarım bile umut akardı. Yüreğimde ki senli kelimeleri sularken. Kaleminden esirgediğin iki nokta beni donduran. Koyduğun nokta dolu oldu yağdı üstüme. Don oldu yüreğimde.

Virgülleri sersem önüne… Dönüşün olur muydu? Bilmemekte, hepten büktü hüzünle. Verir misin ki kalemini ödünç? Üç noktayı koymak bana düştü, bu sevdanın hikâyesinde…

Söyleyemediğim duygular sana aksın diye… Bir umut belki de… Üşüyorum gel diye…

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: