Biri vardı. Ellerini tuttuğun. Benden başkaydı. Onda olup bende olmayan ne vardı anlamazdım. Kilitli tüm kapılarını onun anahtarı açardı yalnız sanki. Bir türlü o katranlanmış bağını çözüp gelemezdin ondan bana. Çırpınırdım. Bana onun gibi bakman için neleri feda edebileceğimi bilemezdin. Günün birinde seni unutmak düşüncesi beni eritiyordu. Mum gibiydim. O ilk ateşimi sen yakmıştın ucu kırmızı bir kibritle. Sonra hep bir adım uzağımda, sessizce bekledin. Eriyişimi izledin. Bu sana garip bir haz verdi sanki her zaman. Sonra eriyen taraflarımdan yeni bir ben yarattın. Yeni ipler doladın bedenime ve yeniden çaktın kibriti. Sonsuz bir döngüye teslim olduk böylece. Belki bir sigara molası kadar hakkım yoktu nefeslenmeye. Yeniden yandım ve yeniden.

İç sesim seni terk etmem için sayısız sebep sundu bana geceleri. Uyudum, uyandım ve seni sevmeye devam ettim oysa. Çünkü rüyalarımda uyanık kalmaktan sen de uyuyamazdın geceleri. Elinde bir bıçak, sürekli aynı kütüğün üzerinde, elinde aynı uğraş, bana oyduğun o ufak kelebek. Kanadını kırdın bir gün, bir gün ellerime batan kıymıkları temizledin tek tek. Birisinin bir kanadı daha büyüktü, solundaki. Kalbinin ağırlığından diye düşündüm. Birisini maviye boyadık birlikte. O rüya hep aynı başladı, sonunda avuçlarımda tuttuğum şey hep başkaydı. Yeniden o rüyayı görmek için uyudum her gece. Ve sen olduğunda bir başkaydı sabahlarım hep. Güneş kapalı perdelerden bile vururdu yüzüme ki kalın perdeleri hiç açmazdım. Seninkinin bir parçası çıkmıştı yerinden. Orada olmadığını bile bile her sabah gittim sokağına. Pencereni izledim, düşmüş perdeni. Sonra yerin değişti. Yine uğramadığın evin bilmediğim bir yerdeydi artık. Yine gittim o sokağa her sabah. Bazen yağmur yıkadı beni, bazen saçlarımı rüzgâra teslim ettim. Sıcak sabahlarınsa ayrı bir keyfi vardı benim için. Beş dakika daha fazla izlemek pencereni örneğin. Ya da arabaların altında değil sokakta dolaşmaya başlayan o kedilerle seni konuşmak.

Ben yanımda seninle uyudum hep. Senin nefesin başkasının ensesinde duraklarken. Oysa ne güzeldi seninle uyuyabilmek. Sıcaklığının tüm vücudumda yayılması nasıl sarhoş etmişti beni bir yudum şarap içmeden, geceyi gün ettiğimiz sabah. O yıkılan parkta dolaştım. Sen başkasını salladın salıncakta, ben sallansam insanlar uyurdu oysa. Ve gıcırtısı uyandırırdı onları. Ya ben çok ağırdım ya salıncak çok eskiydi. Ya da bu anıların bana bir şekilde acı çektirmesi gerekiyordu işte. Basit bir düzenek.

Kendime biraz çay demledim ve süt ısıttım avuçlarımda. Belki gelirsin ve aynı fincanlarda yeni gülüşleri saklarız diye bekledim o masada saatlerce. Sonra cayır cayır yanan bir ateş eşlik etti seni beklemelerime. Sen oradaydın oysa. Belki gülerdin, hatta belki güldürürdün. Bana yazdıklarını okurdum. Sinende benim ateşimden bir ateş vardı. Yüzüme hiç haykırmazdın. Yakma beni demezdin. Yanan kimdi, bilir miydin oysa?

Su içsem senin çölünde kaybolmayı arzuladım, aç kalsam beni sen doyur istedim.

Parmaklarımı kırdın ilkin, dilimi kestin kör bir bıçakla canımı yakarak. Sonra bileklerimi kırdın, peşinden koşmayayım diye. Gözlerime mil çektin, seni görmemem için. Ne yazık ki kalbim kemik parmaklıklara sığınmıştı, onu çalamadın benden. Alıp üzerine basmaktı niyetin bilirdim.

Yoksa kimse böyle bencilce bir düşmanlık besleyemezdi aşkına.

Sonra bir gün çekip gittin. Benim ateşim hala başımdaydı. Sensiz eridim bu sefer ve beni yeniden büyütecek kimsem yoktu. Şamdandan damladım, masa örtüsü yandı. Eriyerek yere uzandım. Bekledim gelip yeniden bir ip dolamanı içime, yeniden sana yanabilmek için. Gelmedin. Yok oldum. Sadece körüklenmiş bir parçam kaldı geriye. Yangınlar bile çıkarmadım sönerken, döndüğünde beni bul diye. Dönmedin. Beni elimden tutup kaldıracak hiçbir sebebi kabul etmiyorum şimdi. Her gün bir başkası olarak uyanıyorum, senden kalan bir alışkanlık işte. Kimsem kalmadı, herkes eriyişimin içinde kayboldu bana kızarken, seni beklememi ayıplarken. Yalnız öleceğim, içimde seninle. Ve sen bunu asla bilmeyeceksin.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: