Kurgu sanılanın aksine gerçek yaşamdan o kadar da uzak değildir. Kurgulanan her hikaye yaşanmış olandan süzülerek dökülür kağıda. İşte tam da bu yüzden romanlar ve roman karakterleri insan doğasını anlamak için çok iyi uğrak yerleridir. Cem Akaş tarafından yazılan ‘’Y’’ incelenmeye değer ilginç bir roman. Bir salgın sonucunda ortadan kalkan Y kromozomu nedeniyle biyolojik olarak herkesin X kromozomlarıyla doğduğu bir zaman dilimi hayal edin. Ve bu zaman diliminde hiç kimsenin kendisini erkek gibi hissetmeye hakkı olmadığını. Dahası o zamana kadar erkekler tarafından üretilen tüm sanat eserlerinin yok edilmeye çalışıldığı, erkeklikle ilgili hiçbir söyleme tahammülün olmadığı bir dünyaya doğuyor Constantine. Ve yıllarca bu durum fark edilmesin diye ailesi tarafından farklı yerlere kaçırılmak zorunda kalıyor. Hikâye boyunca Constantine’in yaşadıklarının onun kişiliği üzerindeki etkisini anlamamızı kolaylaştıracak birçok ipucu sunuyor yazar bizlere. Varlığın kabul edilmesi ve onaylanması, kişinin kendini yaşam içerisinde güvende hissetmesi ve kendisini kabul edebilmesi için temel koşullardan biri. Ancak Constantine bundan tamamen mahrum bırakılıyor. Sadece ötekilerden farklı olduğu için sürekli seyahat etmek zorunda kalması, onun bir yere bağlanması ve güvenli ilişkiler kurmasını zorlaştırıyor, çünkü vaktinden önce koparılıyorsanız sevdiklerinizden bağ kurmamak acı çekmemek için daha iyi bir seçeneğe dönüşebiliyor. Çok erken dönemde duygusal anlamda yaralar almasına rağmen bir ötekine duyulan ihtiyaçtan kaçamıyor olmak Constantine’in Aret’le yakınlaşmasıyla sonuçlanıyor. İnsan doğasının en temel çatışmalarından olan yalnız kalma ve bir ötekiyle birlikte olma ihtiyacı bu yakınlaşmada çıkıyor karşımıza. Bu kitap kimileri için bir distopya kimileri için ise ütopya olabilir. Ancak ana kahramandan yola çıkarak bazı temel soruları sormamıza olanak sağlaması çok muhtemel. Ve zihnimizde beliren sorularla bugün yaşadıklarımız arasındaki bağı kurmamız da.