Sofranın başında dört kişiydik. Ben. Beril. Kocası ve kızı. Yemekte yarım kalmışlıklar vardı. Vakitsiz biten aşklar, ardına bakılmadan gidilen yollar, otogarlar, külfet kusturan yalnızlıklar. Sen, kocan ve kızın. Neredeyse dört yıldır görüşmüyorduk seninle.  Üniversite bittikten sonra yollarımızı ayırmıştık. Ben babamın fotoğraf dükkanının başında duruyorum. Sende adı sanı bilindik bir şirketin insan kaynaklarında çalışıyorsun. Kocan müteahhit. Sürekli insanları oyalıyor. Binalarının iskanını almıyor. Herkesi mağdur ediyor. Belki de etmiyordur. Dünyanın en mutlu binalarını dikiyordur üçerli beşerli. Öte yandan ben en ilkel dürtülerimle kocanı kıskanıyorumdur.

          Sofrada dört kişiyiz. Ben, sen kocan ve kızın. Senden sonra olgunluğumu kaybettim. Aynaya baktığımda kendimi göremez oldum. Ne gördün diye sorma boşuna. Söylemem. Susmak ele vermez insanı. Ayrıca kızın şekerle yoğrulmuş, dipdiri bir erik ağacı. Daha fidan olmasına rağmen hepinizi gölgesinde serinletebildiği de aşikar. Kapınızın eşiğinden adımımı atar atmaz bana ”topal amca.” diye hitap edişi kızını sevmemi etkilemedi, endişelenme. Ailenize gıpta ile mi bakıyorum kestiremiyorum ara sıcakları tüketirken. Müphem bir endişe seziliyor sofra düzeninden. Sanki tabaklar, bardaklar masamızda değil de ruhumuzun orta yerinde duruyor öylece. Haset ile gıptanın aynı mutfakta yoğrulan duygular olduğuna kanaat getiriyorum. Sen uzattığım tabağa taze fasulye koyuyorsun. Ne kadar güzeldik biz. Ben kaza geçirene kadar.  Dört takla. Ahmet ve Hakan ölü, sende tanırsın çocukları evime geldiğinde çoğu kez onlarda oradalardı. Çok zaman geçirdik denebilir bir bakıma. Ardından o korkunç kaza. Rehabilitasyon merkezi ve ilaçlar arasında gidegelen suni döngü. Seninle buluşmalarımızın git gide seyrekleşmeye başlaması. Kazayı atlatamadığımı, yanımda olmana izin vermediğimi iddia etmiştin. Bende topallıyor olmanın haklı alınganlığıyla, beni sevmemeye başladığını söylemiştim. Göğün ardında gibiydi güzel günlerimiz, ben kazadan sonra hızla irtifa kaybettim. Ayrılırken söylediğin sözleri hala unutmadım. Rıhtımdaydık. ”Hedefi ıskalıyorsun ama suçu hep hedefte buluyorsun Ümit.”  Ama arkadaşlarım öldüler. ” Arkadaşlar ölmezler Ümit. Toprak olurlar. Sende yüzünü sürersin. ” Bu arada kocanın ifade standardı biraz düşük olabilir. Geldiğimden beri tevazu sahibi olmasıyla övünerek, sonsuz bir çelişkiler yumağı doğuruyor masa da. Belki de övünmüyordur, son derece mütevazi biridir. Hatırlarsın Ahmet okulu bitirdikten sonra sihirbaz olmak ardından kocaman bir sirk kurmak isterdi. Bizim için ayrı bir locası olacağına da kesinkes söz vermişti. Sende ” İyi ama Ahmet senin ağzında bakla ıslanmaz. Sır tutamayan sihirbaz olur mu hiç? ” demiştin. İskambil kağıtları titremişti masamızda. Hakan’ın aşırılığını sevmezdin. Her şeyi abartıyor oluşunu. Bir harften bir mısra devşiriyor oluşunu. Ne kadar güzel saçları var kızının. Babasının çimentoya benzeyen suratı değil de senin genlerini aldığı o kadar belli ki. Güzel olan neren varsa yavruna sirayet etmiş. Belki de öyle değildir. Kocana da benziyordur kızının uçları karşıya bakan, fincanımsı burnu. İçeriye geçelim diyor kocan. Göz göre göre senden kahve pişirmeni rica ediyor. Kızın uyumaya hevesli. Senin gibi gece insanı olmadığı su götürmez bir gerçek. Sen kahve pişirirken, hayat arkadaşın bana dolar kurlarından, işçilerin taleplerinden, kar marjından, temeli sağlam atılmış icraatlarından bahsedecek. Bende vebaya tutulmuş bir hasta gibi, üzerime teşhis konulmasını bekleyeceğim. Hiçbir zaman söylendiği vakit yoluna gitmeyip, saatlerce yoksulları bekleten ikinci sınıf trenleri andırıyor bana yaşadığımız akşam. Treni kocan sürüyor laf aramızda. Bense topallığımla bu yolculuğun en çelimsiz fıkrası olabilirim ancak. Telveyi ocağın üzerinde karıştırırken işler nasıl diye soruyorsun bana. Biometrik fotoğrafla vesikalığın farkını soruyorsun. Bilesin, bu yaptığın hiçbir resme sığmaz. Dünyanın en hakkaniyetli metaforu, benim kel olmam, fotoğraf makinemin ise şimşir tarak olması. Gün boyu insanlara ”gülümseyin, çekiyorum. ” diyebilmek ne büyük ızdırap anlatamam sana. ” İşler iyi. Bu aralar okul açılma dönemi olduğu için gelen giden çok oluyor. ” demekle yetinirim. Sana fotoğraflarımızın olduğu bir albüm hediye ettiğimde ” fotoğraflar zamanı mühürlemeye yararlar. ” demiştin. ” Ayrılıkları zincire vurur fotoğraflar. ” Albümün hala duruyor mu?  Dört yıl sonra sahaflar çarşısında karşılaşmış olmamız acaba hala hikayemiz bitmedi mi diye düşünmeme sebebiyet verdi. Yemek teklifini kabul ettim. Acizliğimi bağışla, sahaflar bitmemiş hikayeler yumağıdır. Ben de kainatın en topal umut arsızıyım.  Kocanın bütün işlerinin meşru olmadığına inanıyorum. Çek senet tahsillerinde bir hile dönüyor kanımca. Kara para akladığına yemin etsem tekrar bir araya gelir miyiz? Karşılaştığımız vakit soğukkanlılıkla beni evine yemeğe davet etmeni yadırgamadım değil. Kocana üniversiteden bir arkadaşını yemeğe davet ettiğini söylemen ahlak sınırları içerisinde küstah bir hareket olarak da algılanabillir. Muhayyilesini sen yaparsın. Bu arada kocana bir rica etsen şu Ahmet’in sirk işine destek fonu falan açsa. Doğru ya Ahmet öldü.

     ”Ölmedi toprak oldu.”  demiyorsun. Ayrıca hala beyaz tatlılara olan düşkünlüğün sürüyor aldığın kilolardan belli. Mutfakta çiğ kuruyemişlerini de gördüm. Banyoya ellerimi yıkamaya gittiğimde uyumadan önce saçına sürdüğün yağları da gördüm. Envai çeşit şişe. Argan, hindistan, sarımsak… Hayatımızdan çıkan insanların giderken huylarını da bohçalarında götürüyor olmaları ne kadar bencilce.  Bir defasında sahilde otururken yanımızdan irice bir martı geçmişti. ” Martıların kanat sesine kulak kesilmek topraktan yozlaşmak biraz da. ” demiştin. Saat geç oluyor. Gecenin en sevdiğim kısmına geldik. Kocandan müsaade istiyorum. Görgü kuralları gereği beni kapıya kadar geçirmek istiyor. Askıdan aldığın montumu uzatıyorsun. Bana bakınca evliliğin geliyor aklına. Yaşanılanları tartıyorsun kafanda. Birkaç dirhem ağır geliyor kızının varlığı. Yine de o an beni alaşağı eden, sonrasında yıllar boyu düşüneceğim lafı ediyorsun. Ağzından çıkan söz pusulasının benim geleceğime yön verdiğini bilmeden.

” Keşke biraz daha kalsaydın. ” Artık sofrada üç kişisiniz. Sen, kocan ve kızın.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: