Koskoca İstanbul’dan küçücük bir şehre kaçışın hikayesi. Bu şehir, küçük bir kız çocuğunun güzel anılarının olduğu tek yer. Çocukluğunda sevildiğini hissettiği o ev bu şehirde. Kar tatillerinde ve yaz tatillerinde sadece çocuk olduğunu hisseden, tatilleri oraya gidebilmek için iple çeken, bir gün burada yaşamanın hayalini kurup her şeye dayanan küçük bir çocuk. Hayatının iki rengi var siyah ve beyaz. Beyaza ulaşabilmek için dokuz ay tüm o karanlıklarla mücadele edebilmesi gerek. Geceleri yastığın altında duran bir fotoğrafla dertleşip o üç ayı bekleyen, sevgisizliğin içinde bir fotoğrafla sevgiyi bulmaya çalışan, ağlamaktan bile korkan o kız yirmi iki yaşında çocukluğuna döndü. Bu şehirde geçtiği her sokaktan yanında küçük bir kıza gülümseyerek yürüyor. Çocukluğunda kalan karanlıkları beyaz yapabilmek için. Sokaklar huzurlu, kaldırımda bekleyen hüzünler kaybolmuş, dışarıdaki her insan artık umut dolu onun için. Evin her köşesi ya bir oyuncağı ya da hayatının en mutlu günlerini hatırlatıyor. Kalabalık bir sofra, sevgi dolu insanlar, kızmayan, bağırmayan büyükler. Önemseniyor burada, sevdiği, sevmediği şeyler biliniyor, biraz şımartılıyor. Kurtarmış gibi kendini, çocukluğunu…  

            Şimdi bu gece, yirmili yaşlarımda döndüğüm bu şehirden çocukluğumu da alıp bilmediğim bir yere gitmek istiyorum. Tamamen yabancı bir şehirde yabancı insanların arasına. İnanmıştım, burada kendimi kurtaracağıma. Kendim için, o kız çocuğunun hayatta başarılı olması için dayanmıştım bunca şeye. Bunca yıl sonra her taşını ezbere bildiğim, bu küçük şehirde kaybolacağımı hiç düşünmezdim. Güldüğüm tek yer olan bu evin her köşesinde ağlayacağımı bilmeden çıktım geldim buraya. Bilsem gelir miydim? Kirletir miydim sayısı az olan güzel hatıralarımı? Çocukluğumda dönmemek için tatiller hiç bitmesin isterdim. Her dönüşümde bir gün burada yaşadığımın hayalini kurardım yol boyu. Şimdi bu gece sol gözümden süzülen yaşlarla bir an önce kaçmak istiyorum, seni gördüğüm için. 

            Sokaklar huzurunu kaybetmiş, bu şehrin kendine has kokusu gitmiş, ne zaman göğe baksam karanlıklar arkamdan buraya gelmiş gibi. Ben de seni görene kadar güçlü olduğumu zannederdim. Kalabalığın içinde yalnızım, anlatamıyorum. Sen de görmüyorsun, içimin nasıl acıdığını. Oysaki gözlerinin içine bakıyorum. Gör diye nasıl canımın yandığını, duy diye kalbimin nasıl attığını, anla tüm bu olanları diye. Çırpınıyorum, tükenmemek için ama gün geçtikçe o karanlık çukura yavaş yavaş düşüyorum. Hayatıma iyi ki diyebileceğim anlar eklemek için çıktığım bu yolda, hayat seni karşıma çıkartarak keşkeler ekletmeye devam ediyor. Tutunduğum tek dal, senin bir kelimen, seslenişin, bakışın. Aylardır bekliyorum içimde kalan son umut kırıntısıyla ama tükeniyor bekledikçe.

Tolstoy’a göre tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar:

“Ya bir insan yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” Ben bir yolculuğa çıktım, bu hikaye güzel bitmedi. Belki sen benim gittiğim yere bir yabancı olarak gelirsin ve bir şehir bizim muhteşem hikayemiz olur. 

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: