Çok sıcak bir yaz mevsimiydi. Henüz 10-12 yaşlarındaydı Mıro. Gerçek adı neydi kimse bilmiyordu. Öyle kalmıştı bir kere ismi. Herkes Mıro derdi ona. 7 çocuklu bir ailenin 4. çocuğuydu. Hiçbir şeyin yenisi onun olmamıştı hayatında. O her sene heyecanla boyunun uzamasını kapıya çizdiği çizgilerle ölçüyordu ama ona kalan hep ağabeylerinin küçülmüşleri oluyordu. Bazen dizi yırtılmış bir pantolon bazen de kolu sökülmüş bir kazak. Annesinin yamaladığı eskilerle büyümeye çalışıyordu. 7 kardeşin 4.sü olmanın anlamı hep görünmez olmaktı belki de… Mutlu muydu mutsuz muydu sorgulamadan geçiyordu günleri. Sıkılacak zamanı olmadığındandı belki de sebebi. Ağırdı hayat şartları. Herkesin kaçmak istediği bir yeri memleketi olarak yaşıyordu. Seviyordu da yalan yok. Başka çaresi olmadığından da değildi sevgisi. Sadece çocukça seviyordu işte.

 Hayatında ilk defa babasının karşısına çıkmıştı o yaz Mıro. Dedim ya 7 kardeşin 4.sü olmanın görünmezliğini yaşıyordu hep diye. Bisiklet istiyorum diyebilmişti. Gözlerini biraz korku biraz da utançla yerden kaldırdı… Dakikalar geçmiyor gibiydi sanki. Hayatında ilk defa babasının karşısına çıkmıştı ve vereceği cevabı bekliyordu.

“Eğer bir yaz boyunca tarlada çalışıp bana yardım edersen, hayvanlarımıza çobanlık edip başlarında durursan, tamam sana bir bisiklet alacağım” demişti babası. Kalbi duracak gibiydi Mıro’nun. O gece heyecandan gözüne uyku girmemişti. Sabah erkenden kalkıp ahırı temizlemiş, hayvanları otlatmaya çıkarmıştı. Günler boyunca sadece bisikletine kavuşacağı anı hayal ederek durmadan her işi yapıyordu. Zayıf, çelimsiz bir çocuktu. Okul zamanlarında bitlenmesin diye saçlarını her sene sıfıra vurdururdu babası. İlk defa o yaz saçlarının uzamış halini görebilmişti. Bir gece yere vuran suyun yansımasından saçlarını görmüştü. Aslında çirkin olmadığını fark etmişti belki de. Her gece ahırın damına çıkıp yıldızlara bakarak hayaller kuruyordu. Hayallerinde her gece başka bir yerdeydi ama hep bisikletiyleydi. Günler geçmiyor gibiydi ama o pes etmeden çalışmaya devam ediyordu. Bisikletine kavuşmak vardı çünkü sonunda.

Bir gün yaz tatilinin son günlerinde yeniden babasının karşısına çıkabilmişti. “Bisikletimi alacak mısın bana artık Hasso”? diye sordu. Baba demek ayıptı sanki. Öyle görmüştü. Tüm yaz bisikletine kavuşmak için o günün gelmesini beklemişti Mıro.

Babası Mıro’ya döndü ve “Ne bisikleti lan eşoğlueşek”! diye tersledi. Mıro, “Ama bana söz vermiştin tüm yaz sana yardım edersem bisiklet alacağım sana demiştin” dedi. Hasso Mıro’ya bir tokat attı ve “Defol git gözüm görmesin seni” dedi. “Hem kendi malları için çalışıyor hem de utanmadan karşılığını istiyor” diye bağırdı. Mıro ağlayarak oradan ayrıldı. Kapandı kendi görünmezliğine yeniden. Kimseye bir şey söylememişti. Çünkü biliyordu görünmezliğinde büyümeye devam edeceğini. Küsmüştü Hassosuna. Birdaha asla ondan bir şey istememişti. Oysa eğer alsaydı bisikleti Hasso belki baba diyebilecekti Mıro ona. Sarılacaktı belki de ilk defa ama olmamıştı. Çünkü kalbinde unutamayacağı bir eksiklik açılmıştı.

Gün geldi, Mıro büyüdü, Hasso öldü. Mıro kalbindeki eksiklik izini unutamadı. Ne zaman bir bisiklet gorse Hasso’nun attığı tokadın acısını hala hissediyordu.

 

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: