Bir gece yarısı, güneşli bir öğlen vakti, yağmurlu bir sabah kaybederiz her şeyi. Titrek, hassas kişiliğimizde tuttuğumuz hayallerimizle, uçmayı bilmeyen kanatlarımızla çökeriz gecenin kuytu köşesine. Bir yerden sonra ağlamanın bir anlamı kalmaz çünkü ne rahatlamaya ne de bir teselliye gerek kalmıştır. Hiç kimsenin silemeyeceği gerçekler, doğru olsa da olmasa da kazınmıştır yüreğimize.

Kaybederiz biz, kaybederiz. Kendimize açtığımız savaşları bile kazanamamışken büyük bir salaklıkla dünyaya açtığımız savaşları kaybederiz. Üzüntümüz gözlerimize iyi saklanır, biz bile unuturuz gecenin ilerleyen saatlerinde neyi kaçırdığımızı, ne kadarını kaybettiğimizi. Zaman değerini kaybeder, kovalanacak hiçbir şey kalmaz bir günlüğüne, hayaller bir utanç kaynağıdır ve varlığımız gereksizdir.

Herkes kaybeder bazı geceler, bazı günler; ancak kaybetmeye alıştığında oturur içine. Öyle yavaş yavaş yüreğinin üzerine oturuyor ki hayat, ağırlığını bile fark etmiyorsun. Düşüp de kalkamadığında bacaklarına ağrısı oturuyor yüreğinin.

Bir gece yarısı anlamını kaybederiz gerçeklerin, bir gece yarısı unuturuz eski aşkları ve bir gece yarısı soyutlanırız acılardan. Kurtulmayız, kaçmayız, uğraşmayız; soyutlanırız diyorum. Ruhumuz kanatlanıp uzaklaşır acılardan; küçülür, küçülür ve kalmaz gözümüzde bir gıdım hayat. Damağına yapışmış bir kırıntı bile yoktur, geriye kalan bir tat da. İnsan, acının onun başarısızlığının cezası olmadığını; takılıp kaldığı, hedefini şaşırtan bir düzmece olduğunu anlar o zaman.

Hedeflerin önemi kalmaz, bakışların ışığı söner, hoş bir hülya olur günler. İnsan ne kadar delirse ne kadar soyutlansa bile aklının bir tarafından hiç kaçamaz. İçten içe bilincindedir boşluğunun, farkındadır yaşadığı düşün ne kadar acıklı olduğunun ve işte bu yüzden gittikçe daha çok delirir, daha çok soyutlar kendini.

Ayran gönlünü özgürleştirir, sahte kanatlar takar kendine; uzun uçuşlar yapar; yüzsüzce karşılığını almak ister kazanmadığı savaşların. Geceler gündüzlere bulanır, kurallar anlamını yitirir. Hiç kimsenin cüret edemeyeceği hayallerin içinde sarhoş biçimde uzanır. Savaşçı tarafının canına kıyar insan bir gün. Yeterince güçlü olmadığı için idam ettiği savaşçı tarafı, çok büyük şeyler çalıp gider bedenden. İntikamını alır, bir gece yarısı amansızca öldürülmenin.

Ah, neler çalar bir bilseniz! Kelimelerin gücünün yetmediği bir başka konudur bu. Öyle dilinin ucunda durur yarım insanın, anlatmak ister, göstermek ister; yapamaz. Lakin hep oradadır, kendi adı gibi bilir hissettirdiğini, dostu gibi tanır o boşluğu. Öyle hızlı kaçar ki o savaşçı taraf, hiçbir şey anlayamadan çırılçıplak kalır insan hayata karşı. O giden, sert bir yumruk gibidir, yüze vuran su gibidir; anlar insan varlığını ama anlatamaz. Öyle güzel, öyle umut verici, öyle insansı duyguları çalınmıştır ki kelimelerin gücü yetmez.

Bunların eksikliğini yaşayan insan, pişmanlığın ne olduğunu bile unutur. Savaşçı tarafının özlemini çekecek dermanı yoktur çünkü. Öyle boş bakışlarla camdan dışarısını izler, kaybettiği dostunun yolunu gözler. Anlatmak ister, tanımlamak ister dostunun görünüşünü etrafındakilere. Yapamaz, bu yüzden yalnız başına dener dostunu bulmayı. Bulamaz. Özlemini unutmuş, pişmanlığı unutmuş biri camdan yolu izlerken neyi beklediğini de unutur. Bir deli, bir beden izler camdan dışarısını bir gece yarısı.

Bir şeyi bekler ama neyi? Ağaçların hışırtısında, yere süzülen sonbahar yapraklarında bir şey eksik. Tahta sandalyesinde, onu camın yanında tutan bir şey var. İstiyor mu, bekliyor mu bir şeyi yoksa? Hayır, yalnızca camın kenarında oturan biri o. Hatta, yalnızca biri o. Ölümü bekliyordur belki. Evet, evet kesin ölümü bekliyordur. Başka bir açıklama bulamaz ki zaten. Bir eksiklik var gibi içinde, tam değil bir şeyler. Düşünmeye değmez bunları, o yalnızca ölümü bekliyor. Eksikliğini irdelemek acı veriyor ona. Ölümü beklemeye karar veriyor o gece yarısı. İçindeki savaşçı karakterin katili olduğunu unutmak için, tek eksikliğinin yaşamak olduğuna inanıyor. Zavallı, öylesine oturmuş dört gözle ölümü bekliyor.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: