Tuna, eşyalarını hazırlamış okula gitmeyi bekliyordu. Servisinin gelmesine kısa bir süre kaldığı için odasının camından dışarı bakıyordu. O sırada evlerinin bahçesine bir köpek girdi. Tuna’nın büyüdüğünde sahiplenmeyi hedeflediği Doberman cinsi köpekti bu. Tuna da büyüdüğünde siyah bir Doberman alacaktı. Daha küçücükken alacaktı böylece ona alışarak büyüyecekti ve tabi adına yeni öğrendiği değerli bir element olan Rodyum’u koyacaktı. Bahçedeki köpeğe hayranlıkla baktı tek sorun ürkütücü derecede büyük olmasıydı. Koşturarak bahçeye indiğinde köpek onunla oynarcasına kaçmaya başladı. Kısa bir süre koşturmacanın ardından köpek durup Tuna’ya baktı. Ağzında, dişlerinin arasında tuttuğu siyah deri bir paket vardı.  Tuna paketi görür görmez tanıdı. Bu, bu imkansızdı. Tamı tamına iki yıl olacaktı yarın. O paketin hala duruyor olması mümkün değildi. Tuna’nın annesi Tuna’ya iki yıl önce bir doğum günü partisi düzenlemişti. Bütün sınıf arkadaşlarının ve sınıf öğretmeninin katıldığı o partide vefat eden dedesinden de bir hediye getirdi annesi ona. Siyah, deri bir paketin içinde köstekli, gümüş bir saatti bu. Tuna’nın hayatında aldığı en güzel doğum günü hediyesiydi fakat biraz eskiydi. Tuna, kaybolmaması için saati hediyelerinin arasında en alta saklamıştı. O gün eve döndüklerinde o saati de deri paketini de bulamadılar. Çok üzülmüştü Tuna, açıkçası annesi de hayal kırıklığına uğramıştı. O günden sonra bu kadar büyük bir hediyeye hiç sahip olmadı, o saati de hiçbir zaman bulamadı. Köpeğin ağzından paketi almaya çalıştığında köpek hızla koşup bahçeden çıktı. Peşinden bağırarak koşuşturduktan sonra başaramayacağını anladı. Umutlanmaması gerektiğini düşündü, sonuçta bulsa da onun paketi olmasına imkân yoktu.

Gergin bir şekilde ona bakan annesi, çoktan gelmiş olan servisin kornasını duymayan oğluna söylenerek çantasını ve suluğunu uzattı.  “İzlediği çizgi filmlerde yaşadığını sanıyor bu çocuk.” Tuna bu cümleyi hep duyuyordu. Yüzüne karşı olmasa da kızarak söylendiğinde hep bu cümleyi kuruyordu annesi. Çizgi filmde yaşadığını zannetmeyecek kadar zeki olduğunu düşünüyordu oysa. Mutsuz ve düşünceli bir şekilde servise bindikten sonra okula gitti. Annesi iyice endişelenmeye başlamıştı. Tuna’nın öğretmenleri başta olmak üzere herkes Tuna’nın geleceğinden endişeliydi. Hayal gücü çok genişti, sürekli bir şeyler tasarlıyor ve normal çocukların oynadığı oyuncaklarla oynamıyor, çocuk kitapları okumuyordu. Büyümüş de küçülmüş bir hali olduğundan arkadaş edinmekte de problem yaşıyordu.

Yarın doğum günüydü Tuna’nın. Annesinden büyük bir teleskop ve bir uzay bilim kitabı istemişti hediye olarak. Bu bile annesinin moralinin düşmesine yetiyordu. Arabalarla oynayıp en son modelini isteyen çocuklardan birisi olmasını istiyordu fakat bu olanaksızdı. Tuna’nın zihin dünyası çok farklıydı. İstekleri, düşündükleri, sevdikleri ve sevmedikleri… İlgi çekmeye çalışan küçük bir çocuk mu yoksa yalnızca kendi halinde üstün zekalı bir çocuk mu, bu ikileme kimse tam anlamıyla cevap bulamıyordu. Dördüncü sınıftaydı ve beşinci sınıf müfredatının matematiğini bile bitirmişti. Bütün teneffüslerini klasikler okuyarak geçiriyordu. O gün, meslek tanıtım seminerine girmişlerdi. Bir öğretmenleri tek tek belli başlı meslekleri tanıtmıştı. Öğrencilere en çok hangi mesleği beğendiklerini sorduklarında tek tek cevap verdi çocuklar. Sıra Tuna’ya geldiğinde küçük çocuk omuzlarını silkip “Hiçbirini.” diyebildi yalnızca. Küçük iç çekişler ve Tuna’ya bakan birkaç öğrenciyle yine kendini o ortama ait değilmiş gibi hissetmeye başlamıştı.

Çok zamanlama bilmezdi Tuna, çoğu zaman gecikir veya son dakikada ulaşabilirdi gideceği yerlere. Servis şoförü birkaç dakika onu bekler, hala ortalarda yoksa bırakıp giderdi. O da iyi tanıyordu Tuna’yı. Son bıraktığı çocuk olduğu için çok fazla konuşacak zamanları oluyordu. Tuna’nın büyük adam olacağına inanıyordu. Tuna’ya ilk Sudoku bulmacasını o almıştı. Adamcağıza yalan söylemeyi ne kadar istemese de zorunda kalmıştı. Onun için endişelenecek bir adam olduğunu biliyordu çünkü şoför amcasının. Tuna’nın bugün için planladığı bir işi vardı ve annesini hemen aramalarını da istemiyordu. Hızlıca okuldan çıkıp servis şoförünü buldu ve annesinin öğretmeniyle konuşmak için geleceğini, bu yüzden de onunla döneceğini söyledi. Servisinin hareket etmesi için birkaç dakika bekledikten sonra koşturmaya başladı Tuna. Annesinin izin vermeyeceğini, görürse alacağını bildiği iki kitabı ayırtmıştı. Bütün ay bunun için biriktirdiği paraları avcunda sayarken aynı zamanda da koşuyordu. Mavi önlüğünün yakası sökülmüştü. İki üst sokaktaki sahafa girdiğinde kitapçı adam poşeti hazırlamış onu bekliyordu. Ödemesini yaptıktan sonra gururla çıktı dışarı. Kitapları okul çantasının içine koyduktan sonra annesini düşündü. Az önce kendi parasıyla elektrik ve mekanizma yapımı hakkında talimatlar veren kitaplar almıştı. Annesiyse onun çizgi film dünyasında yaşadığını düşünüyordu. Hangi çizgi filmde çocuk icat yapacak güce erişmeye çalışıyordu ki?

Hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladı. Annesiyle defalarca bu yolları yürümüştü, eve nasıl gideceğini iyi biliyordu. Fakat etrafına bakınarak yürürken eve gitmesini engelleyecek bir şey oldu. Sabah evinin bahçesine giren o kocaman siyah köpek tam da karşısında durmuş ona bakıyordu. Servis şoförünün ne kadar çok kornaya bastığını ve annesinin söylendiğini hatırladı. Hepsi bu köpek yüzünden olmuştu, tekrar aynı numarayı yutmayacaktı. Köpek ağzında deri paketi sallayarak kaçmaya başlayınca o paketin içinde ne olduğunu öğrenmenin en büyük arzusu olduğunu hissetti. Parktan geçtiklerinde nefes nefese kalmıştı, biraz dinlendikten sonra tekrar koşmaya başladı köpeğin peşinden. Köpek gerçekten kaçmıyordu, yakalanmayı bekliyordu veya Tuna’yı bir yere götürmek istiyordu. Ormanın içine girdiklerinde eve de yakınlaştığını fark etti Tuna. Bu iyiye işaretti çünkü annesi gelmeden eve gitmiş olması gerekiyordu. Köpek sonunda bir adamın önünde durdu. Bankta oturan adam gülümseyerek Tuna’ya yanına gelmesini işaret etti. Tuna, ürkerek ve birkaç adım geri giderek adama kim olduğunu sordu. Gülümsemekle yetinen adam köpeğin ağzından aldığı deri paketi salladı. “Bu bana ait.”

Deri paketin bağını yavaşça çözdüğünde daha iyi görebilmek için adama yaklaştı Tuna. Gördüğü anda kendi saati olduğunu söyleyip kaşlarını çattı. İki yıl önce kaybettiğini, dedesinin olduğunu anlattı Tuna. Adamdan geri vermesini istiyordu. “Hiç mi aklına gelmedi bahçedeki bibloların arasına düşüp orada sıkıştı mı diye bakmak, masanın yanındakilere? Oradan başka nereye düşebilirdi ki sanki!” Bu, bu hiç mantıklı değildi.

“Siz nereden biliyorsunuz bunları, ne arıyor sizde saatim?”

“Ah, Tuna’cığım… Ben de oradaydım iki yıl önce. Biz kaybettik o saati”

“Aaa, öyle mi? Doğum günüme geldiniz yani. Kimin babasısınız siz?” Biz de ne demek oluyordu?

“Evet, geldim. Ama kimsenin babası değilim. İzlediği çizgi filmlerde yaşadığını sanan bir adamım ben. Hiç vaktim olmadı öyle çocuk sahibi olmaya.”

Adamın yüzüne yarım ağız bir sırıtış yerleşti. Tuna iyice gerilmişti. Annesinin ona ettiği lafı nereden bilecekti ki bu adam? Aklına gelen parlak fikirle annesinin bir arkadaşı olup olmadığını sordu adama. Genç adam hayır manasında kafasını salladı bu soruya da. Kimdi bu, saati nasıl almıştı evinin bahçesinden?

“Kim olduğumu düşünme şimdi. Çok vaktimiz olduğunu sanmıyorum. Hatırladığım şeyleri düzeltmek için geldim. Annen sana hiç inanmıyor biliyorum. Boş ver. Kendine ne kadar çok inanırsan, o kadar güçlenirsin. Yalnızlığın geçsin diye saçma sapan filmler izleyip sınıfındakilerle konuşacak konu aramayı da bırak. Kimseye kendini zorla sevdiremezsin. Yalnız hissetmek zor olabilir evet ama ne fark eder ki? Küçücüksün, hiçbir arkadaşlığın şu anda kalıcı olmayacak. Sesli söyle şimdi bir kez, hayalin ne?”

Bilim adamı olmak istediğini söyledi Tuna. Gizemli adamın ısrarlarıyla birkaç kez daha, her seferinde sesini daha da yükselterek söyledi ne olmak istediğini. İyi hissetmişti. Yine de kafasında cevaplayamadığı çok şey vardı. Kim olduğunu ve bütün bunları nereden bildiğini öğrenmek istiyordu.

Adam Tuna’ya gülümseyerek bir kez daha baktıktan sonra son bir tavsiye verdi. “Saatini bibloların arasından bul, çıkar ve asla kaybetme. Lazım olacak” İyi de zaten adamın elindeki onun saati değil miydi?

Tuna, düşüncelerinde kaybolmaya devam ederken ağlamaklı bir ses duydu. Arkasını döndüğünde servis şoförü ve annesinin ona doğru gelmekte olduğunu fark etti. Şoför amcası şüphelenip annesini aramış olmalıydı. Yine de kafasındaki soru işaretlerine yöneldi Tuna. Tanıştığı adamı annesine gösterecekti. Böylece kim olduğunu beraber öğrenebileceklerdi. Tekrar adama baktığında saatin arkasını açtığını gördü. Yere çömelmiş bir şeyler yapıyordu saatle. Saatin arkasının açılmıyor olduğundan kesinlikle emindi Tuna. Adam birkaç metre geride yatan köpeğe sessizce sesini duyurduğunda gözleri yuvalarından çıkacak gibi oldu küçük çocuğun. “Hadi Rodyum! Gitme zamanımız geldi.”

Tuna hiçbir şey olmamış gibi yürüyüş yaparak eve gitmek istediğini, sonra da kaybolduğunu söyledi annesine. Onun düşünceli tavrını fark eden annesi üstelemedi ve beraber eve gittiler. Tam da Tuna’nın tahmin ettiği gibi olmamış aslında, servis şoförü köpeğin peşinden koşarken görmüş Tuna’yı. Ama bir şey söylemek istememiş. Eve vardıklarında servis şoförü “Yarın görüşürüz, geç kalmamaya çalış Profesör!” diye seslendikten sonra göz kırptı Tuna’ya. Bunun anlamını tam olarak bilmiyordu Tuna. Adamcağızın ne kadar bildiğini de neden dediğini de. Tek bildiği bir gün gerçekten büyük bir profesör olacaktı. Dalgın bir şekilde eve giren annesine birkaç dakika içinde geleceğini söyledikten sonra arka bahçeye gitti. Uzun masanın hemen kenarındaki iki biblonun arasına sıkışmış deri paketi yerinden aldı. Bağını çözdükten sonra saati çıkardı ve arkasını detaylıca inceledi. Saatin markasına ve altında yazan tarihe baktıktan sonra internete girdi. Saat gümüş değildi, rodyumdan yapılmıştı. İnce bir plakayla aşındırıp arkasında da bir kapakçık açabileceğini fark etti. Gülümseyerek saate bakmaya devam ettiğinde neye baktığını düşündü. Elinde duran şey, her şeydi. Hayal ettiği, sahip olduğu, ileride sahip olacağı… Geleceğini tutuyordu elinde. Tekrar hatırladı bütün bu olanları. İzlediği çizgi filmlerde yaşadığını sanmıyordu Tuna. Bütün kanallarda haber olacak, bütün çocuklar tarafından hayran kalınacak bir hayatın temellerini oluşturuyordu. Annesi kontrol etmek için kafasını camdan uzattığında bir eliyle paketi gizleyip diğer eliyle el salladı kadına. Bilmesine gerek yoktu, zamanda yolculuk yapabilen bir çocuğu olduğunu öğrenmeden önce onun dünyasına saygı duymalıydı. Saati cebine koydu ve hiç kaybetmemek üzere odasında bir yere sakladı. Gözünde adamı canlandırdı bir kez daha. Kırklı yaşlarında çok karizmatik olacağını fark edince bir gülümseme yayıldı suratına. Çantasına zar zor sokuşturduğu mekanizma kitabını çıkardı ve yatağına uzanıp okumaya başladı.

***

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: