Kaçamadığı yazgısıydı. Hayat, onun için çoğu zaman cehennemden farksızdı. Mutsuzluğu âdeta üzerine yapışmış, eski, rengi ağarmış bir giysi gibiydi. Ona o denli alıştı ki mutsuz olmayı öğrendi.

Yıllardır içinde büyüttüğü ruhuna yabancıydı. Hayata karşı o dimdik, sarsılmaz duruşuyla yazgısına meydan okuyan, kendisini tutsak eden çaresizlikle savaşan, esrarlı ama bir o kadar da her gün yanından geçip gittiğimiz yüzlerden biriydi.

Herkesin anlayamayacağı zor bir hayatı vardı. Onun hayatını zorlaştıran nedenler bile sıradanlığa meydan okuyordu. Yıllardır onunla birlikte her gittiği yere giden kronik, onunla yaşayan mutsuzluğu ve hayatındaki kalabalığa karşın yalnızlığı…

Tüm bunlarla savaşması yetmiyormuş gibi bir de bunları kimseye fark ettirmeme çabası…

Sıradan insanların ve o rutinliğin arasında farklılığı yüzünden uyumsuz bulunuyordu. Her şeyi fazla düşünüp irdelediği için çevresi tarafından çoğu zaman takıntılı bulunuyordu. Kendisinden, “hastalıklı” diye nitelendirdiği ruhundan uzaklaşamıyordu. Diğerlerinin anlayamadığı şey, ondaki derinlikti. En büyük savaşı, kendisiyleydi.

Zaferleri, sevgileri, tutkuları her şey onun için anlık gülümsemelerden ibaret, geçici mutluluklardı. Çoğu zaman neden bu ruh hâli içinde olduğunu düşünür, cevap bulamazdı. Onu seven, belki de fark ettirmeden ona zarar veren, iyi bir ailesi vardı. Çevresindekilere göre o şımarıklık yapıyor, bu şekilde dikkat çekiyordu.

Ama anlayamadıkları bir şey vardı ki yaşamayanın asla anlayamayacağı o berbat his: Ait olamama ve yerleşik düzene geçememe. İşte tam da buydu bitmek tükenmek bilmeyen ama onu her geçen gün tüketen hastalığı.

Çocukluğu boyunca saklandığı o yerden çıkma vaktiydi. Sadece herkes gibi olabilmek için geçici, aidiyetsiz ilişkiler yaşıyordu.  Zaafları aklında fosforlu kalemle çiziliydi. Onlara dikkat ederek kurallara uygun yaşıyordu. Sırf milleti mutlu etmek adına görüştüğü insanlar, ruhuna yabancıydı.

Arayışının ne zaman sonuçlanacağını bilmeden çıktığı yolda sadece bir şeyler yazmak, iç dökmek istiyordu. Aden, hiç tanımadığı biriyle bir internet sitesinde işte böyle tanıştı. Günlerce, aylarca süren yazışmalar sonucu onunla buluşmak istedi. Tahir, akıl hastanesine eşini ve çocuklarını o felaket yangında kaybettikten sonra düşmüştü. Eşiyle de mektuplaşarak tanışmıştı. Aden’i eşinin yerine koyup aylarca konuştu. Hastaydı, Tahir. Sonunda Aden, acı gerçekle yüzleşti. Tahir’i ziyarete gittiği hastaneden ağlayarak döndü.

 Anladı ki ruhu dikiş tutmayacak ve ona iyi gelen ilaca ulaşamayacaktı. Göçebe ruhu, akıl sağlığını kaybetmeden yeni bir arayışa doğru umarsızca bilinmeze yelken açtı..

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: