Eros, Afrodit ve diğerleri. Herhangi bir sokağın köşe başlarından birinde sizi öldürmek için bekliyor olabilirlerdi. Bazen hissederdim bunu, aşk ölümdü ve asla ölememekti. Bir tür can cekişme.

Herhangi birisine her yerde aşık olabilirdiniz ama bir otobüs büyük bir aşk hikayesinin başlangıç yerlerinden biri olamazdı.

Kalabalık otobüsler, sevilmeyen insanların iç sesleri, bıyıklı şoförün sessiz küfürleri, nereye gideceğini bilmeyen yaşlı bir kadın ve geçmiş, gelecek ve şimdiyle kavgalı genç bir yazar…

” Niye bakıyorsun beni her gördüğünde, sevmiyorum o bakışları” .Bir otobüsü mükemmel yapan şeyler vardı, inanılmazdı gözleri ve saçları. Karanlık; kaybolabilirdim oralarda. İnsanlar mutlu olabilirdi bundan. Sıkıcı ve kalabalık otobüs yolculuklarından birisi eğlenceli hale gelebilirdi benim için ; hissedebiliyordum bunu.

“Bir arkadaşa benzetmiştim de. Çok ilginç ! Flaubert,  Emma’nın fakülte otobüslerinden biriyle evine gittğinden daha önce hiç bahsetmemişti ” diye cevap verdim ona. Mükemmel insanlar için mükemmel başlangıçlar gerekirdi ama sonlar.Bir siyanür…Hayır yakıştıramazdım ona bunu.

– Ama senin gibi birisi benden ne isteyebilir?

Bazı kadınlar söylediğiniz güzel şeyleri ve yaşadığınız mükemmel anları es geçebilir veya görmezden gelebilirdi.Bunlardan birisiydi siyah saçlı kız.

– “Gaipten sesler duydum da. Kanatları ve hayalleri kırılmış bir melek bu otobüste bir yerlerdeymiş Sahi tanıyor musun onu ? ” dedim ona. Bir şeyler iyi gitmeliydi artık ya da her şey. Kararsızlık! Tanrının seçimi olamazdı benim için.

” Senden ve kelimelerinden nefret ediyorum. Hem söylesene bana sen şu; hep bahsedilen yazar çocuk değil misin? ”

Böyleydi hayatlarımız. Doğru insanlar tarafından yanlış tanınıyorduk hepimiz. Bizi tanımasını istediğimiz insanlar asla bizi tanımak istemiyordu.

” Yazarlardan nefret ederdim ” dedim ona. “Hayatları boyunca büyülü şeyler yazar, çok az şey söyler ve hiçbir şey yapmazlar.”

Birileri rahatsız olmuştu benden, kalabalık bir yerde olurdu bu. Kalktı bizim siyah saçlı meleğin yanındaki şişman kız; ardından 2 durak sonra ön kapıdan indi. Engeller ; kafalarda yaşanırdı hepsi…

Bir Kafka-Milena hikayesi geçebilirdi aramızda .Bu otobüs hak ediyordu bizim gibi insanları.

” Mükemmel bir insanım ben yerli Emma , her şeyi yapabilirim , her şeyi.”.. dedim sonra ona ve yanına oturdum. Bir fotoğrafçı olmalıydı otobüste ve Tanrı zamanı durdurmalıydı.

” Senin için yerli Bukowski diyorlar pis çocuk” dedi siyah saçlı kız.

” Yerli Bukowski değil de yerli Abraham Lincoln olmak isterdim siyah saçlı veya yerli Kennedy”

Umursamıyordu beni, insanların çoğu hissedebilirdi bunu;  umursanmadıklarını. Sonra devam ettim, camdan bakıyordu siyah saçlı kız ; mükemmeldi yüzü ve dişleri ” biz de ona hayranız ” diyorlardı sanki.

” İnsanlar bir şeyler anlatmak için doğar siyah saçlı. Herkes bir şeyler anlatmak ister ve çok azı çok az şey anlatır. Sorun budur kırık hayalli arkadaşım. Hiç kimse hiçbir şekilde hiçbir şey anlatamaz ve anlamaz. İnsanlar farklı maskeler takar ve kendileri dahil herkesten ve diğerlerinden gerçekleri saklarlar. İşte böyledir bu fakülte arkadaşım”

Bana döndü sonra siyah saçlı , otobüsteki herkes ve şoför ; bizi dinliyordu , emindim bundan. Ama mükemmel bir aşk hikayesinin nasıl olabileceği konusunda konusunda hiçbirisinin bir fikri yoktu.

” Seninle konuştuğum için ve bu insanların arasında oturduğum için kendimden utanıyorum. Mizahın ve sen; iğrençsiniz. Ben ve toplum; bir arada olamayız biz ve senin gibiler. Nefret ederim sizden, nefret. Uzaklaşmalıyım buradan , hemen uzaklaşmalıyım.”

Nefretti her yeri; gözlerinin karanlığında bütün güzel şeyleri boğmuştu anlaşılan. Ayağa kalktı sonra, bütün güzle organları selam veriyordu bana. Ayaktaydı ve bana bakıyordu ; saldırmak istiyor olabilirdi veya gitmek..

” Bir kurtarıcıyım ben siyah saçlı. Bir kurtarıcı; senin kurtarıcın. İnsanlar kutsal olan şeylerin değerini bilmiyorlar anlaşılan. Sen de o insandan biri olabilirsin.”

Sakin ve alaycıydım. Hiç kimse yokmuş gibi davranıyordum; bazen böyleydi her şey ; sen konuşurken herkes vardı veya hiç kimse yoktu.

” Uzaklaşmak istiyorum, bana izin ver lütfen! Sen de o insanlar gibisin. Nefret ettiğim o diğer insanlar…”

Kalktım sonra yanından, izin verdim buna. Titriyordu ben kalkarken; inanılmazdı gözleri parlıyorlardı. İnmek istediğini söyledi şoföre; tedirgin ve yalnız. Ben de indim onunla beraber.

” Bak” dedim ona ; ” Meleklerin bile kıskanabileceği insanlar vardır, tanıştım 2-3 tanesi ile. Mutlu olmuşlardı benimle tanıştıklarına. Sen de o güzelim melekleri birer hasetçi varlıklara çevirebilecek ilginç insanlardan biri olmalısın…”

Koşmaya başladı birden, adını söylemeden dahası hiçbir şey söylemeden. Bağırdım arkasından ; ” Her meleğin kendine özel bir ismi vardır sanıyordum.  Hadi söylesene ismini bana. ”

Ağladığını hissetmiştim, hıçkırıklara boğulmuş olabilirdi. Arkasına dönüp bir süre baktı bana. Tanrının seçim şansı verdiği o şaşkın insanlara benziyordu hali. Dudakları titriyordu, bağırdım o bana öylece bakarken;

” Senin hakkında bir roman yazacağım, duyuyorsun beni değil mi? Genç bir yazarın hayatının ulaşılmaz bir kadın tarafından nasıl mahvedildiği hakkında. Göreceksin; Goethe bile kendinden nefret edecek. Ben Werther değilim bilesin bunu siyah saçlı. Werther değil ben…”

Sözlerimi bitirdiğimde yoktu karanlık kız, bir melek olduğuna inanmaya başlamıştım; iyi bir hikaye yazacaktım onun için. Sonra yola baktım, beyaz çizgiler; sıradandı, benim gibi.

Yaşlı ama bakımlı bir kadın çıktı sonra evlerin camlarının birinden, bir kitaptı fırlattı kafama. Orhan Pamuk- Kafamda Bir Tuhaflık…”Biliyorum berbat bir kitap ama o büyük gri çöp kutularından biri değilim ben.”dedim ona.

“Tanrıçanın peşinden git Kaan, sinirli bir Tanrıça o. Koş peşinden.”

Tanıyordu beni bu moruk ve biliyordu hikâyemizi… O ünlü bir kadın yazar olabilirdi ve biz de onun romanlarından irinde geçen iki kahraman. Öyleyse, sevmemiştim onu.

” Kayboldum hanımefendi, karanlıktı her tarafı;  kayboldum. Bir şey sorabilir miyim, Buradan aşka nasıl gidiliyor acaba? ”

” Ölmelisin Kaan, hak etmiyorsun yaşamayı. Ölüm; senin gibiler için vardır Pis yazar”…”

Kayboldu ortadan sonra ve evler, arabalar, diğerleri ve ben kaybolmuştum. Bir cadının elindeydi prenses ve komşu ülkenin kralının oğlu kaybolmuştu.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: