Fasulye göründüğü ya da Semizotunun özendiği kadar ÖZGÜR müdür?

Semizotunun varoluşunun bu kaçıncı döngüsüydü artık bilemiyor hesaplamayı bırakmıştı. Tıpkı şuan hangi var olduğu tarlanın nerede olduğunu bilemediği gibi. Bu seferki daha sıcaktı daha da yanıyordu, sanki güneşin ışıklarını daha dik alan bir bölgede gibiydi. Ne olacaktı ki sanki toplanıldıktan sonra daha mı farklı bir hayat bekliyordu onu ama her zaman toprak arkadaşı olan fasulyeler öyle miydi? Kendi hayatından daha hareketli ve daha özgür hayatları vardı. Hep bir fasulye gibi olmak istemişti. Onun gibi kendi var olmak istediği hayatı kendi seçen hatta bu seçimi ona verilen bir hayatta olmak istemişti. Şimdi ise hiç hissetmediği kadar sıcak hissediyordu sanki kendi hür hayatı olmadığı yetmezmiş gibi. Her hayatı şahane olan her döngüsünde daha da özgürleşen fasulye yine başlamıştı hayallerini anlatmaya. Fasulye her uyanışında kendini daha da özgür hissediyordu. Çünkü her döngüsünde istediği şekilde var olabilmeyi seçebiliyor, seçimlerinin de tamamen kendine ait olduğunu düşünüyordu. Bunu öyle anlatırdı ki sadece semizotu değil tarladaki herkes özenirdi. Zavallı semizotu daha da hayran olurdu fasulyeye çünkü kendi hayatı sadece kendi seçmediği tarlada büyümek ardından da toplanılıp hiç bilmediği kendinin seçemediği mutfaklarda sadece salata olmak akabinde herhangi bir yerde toprağa yeniden dönüp başka bir hayat döngüsüne başlayıp tekrar salata olana dek beklemekti. Bu nedenle fasulye gibi hayat yaşamak isterdi. Kendi seçimlerini yapabildiği ve kendi istediği şekilde isterse yemek isterse salata olduğu hatta fasulyenin bahsettiğine göre son günlerde dondurma olarak bile yaşayabileceği bir hayat döngüsünde olabilmeyi. Her yeni bir günde başka bir fasulye hayatı dinliyordu kendinin ise anlatabileceği hiçbir şey yoktu. Fasulye kadar çeşitli ve özgür hayatı yoktu onun.

 

Fasulyenin anlatmaktan sıkılmadığı diğerlerinin dinleye dinleye özendiği fasulyenin hayatını herkes uyurken düşünüyordu. Tarlada ne bir ışık ne de bir ses vardı şansına ay bile çıkmamıştı. Semizotunun bu karanlıkta düşünebildiği tek şey fasulye nasıl bu kadar özgürdü, nasıl başarıyordu her döngüde bu kadar hür olabilmeyi? Gece boyunca düşündü fakat cevabını bilemedi. Karar vermişti sabah ilk iş fasulyeye soracaktı. Yine günün ilk ışıklarıyla fasulye son hayat döngüsünü anlatacaktı çünkü o gün son günüydü fasulye ile semizotunun. Yeterince gelişmişler ve toplanıp bambaşka yerlere gönderilecekti. Fasulye tam başlayacaktı ki semizotu atladı; nasıl fasulye nasıl bu kadar özgür olabiliyorsun, nasıl bu kadar bambaşka hayatlar yaşayabiliyorsun ve bunu kendi isteğinle olduğunu söylüyorsun? Fasulye ise bu soru karşısında neye uğradığını bilemedi. Hayatında ilk kez başına geliyordu ilk kez biri onun özgürlüğünü sorguluyordu. O alışmıştı onu hayranlıkla dinleyen sesini hiç çıkarmayanlara şimdi ise biri diyordu ki nasıl bu kadar özgür oldun? Ne diyeceğini bilemiyordu, bilemezdi ki zaten hiç üzerinde düşünmemişti. Cevap veremedi semizotuna herkes merak etmeye başladı gerçekten bu kadar özgür olduğunu söyleyen biri nasıl bu kadar özgürdü ama kendi de bilmiyordu. Onlara verecek bir cevabı yoktu, geçiştirdi soruyu. Ve vedalaşma vakti gelmişti, semizotu ile fasulye tarladan ayrılacaktı bir sonraki gün onlar için toplanma günüydü. Ne semizotu ne de tarladaki diğerleri fasulyeden özgürlüğünü nasıl kazandığı hakkında cevap alamamıştı. Şimdi ise fasulye ve semizotu bambaşka yerlere gidecekti tıpkı diğer döngülerde olduğu gibi. Ama semizotu fasulyeye eskisi kadar hayran değildi çünkü nasıl bu kadar özgür olduğunu bilmeyen birine artık hayranlık besleyemiyordu. Tarladaki herkes gibi biran önce kurtulmak istedikleri bu sıcak tarladan semizotu ve fasulyenin uzaklaşma günü gelmişti. Semizotu da tıpkı fasulye gibi toplanıldı ama semizotunun hayatı belliydi zaten salata olacaktı hiç bilmediği bir mutfakta. Oysaki fasulye kim bilir ne olmayı seçecekti bu döngüde.

 

Semizotu bu sefer baya aydınlık bir mutfakta gözlerini açtı. Etrafa bile bakamadan kendini su altında buldu yanındaki kapta ise çok tanıdık birilerini gördü. Fasulyeydi bu ilk kez başına geliyordu, ilk kez fasulye ile aynı mutfaktalardı. Semizotunun içi heyecanla doldu çünkü cevabını alamadığı soruyu şimdi öğrenebilecekti. Fasulyenin cevaplayamadığı soruyu o deneyimlerken gözlemleyecek ve o da belki özgür olabilmeyi hatta hep özendiği fasulye kadar özgür olabilmeyi öğrenecekti. Önce fasulyeler yıkanmıştı o yüzden ilk onun hakkıydı yeni varoluş biçimine bürünmek. Semizotu tam anlamıyla da böyle düşünüyordu. Belki cevaplayamamıştı fasulye nasıl bu kadar özgür olduğu sorusunu fakat şimdi yaşayarak gösterecekti semizotuna.

 

Semizotu için geçilmez dakikalar başladı ama hala haberi yoktu fasulyenin onu izlediğinden. Nihayet fasulyenin yıkanma adımı bitmiş ve onu yıkayan kişi konuşmaya başlamıştı. Bu fasulyeler fazla güneş almış kabuğu çok kurumuş ayıklayıp kuru fasulye yapmalıyız dediğini duymuştu semizotu. Nasıl bunu söyleyebilirdi fasulyeleri önce yıkayan şimdi de ayıklamaya başlayan kişi. O fasulyenin var olma biçimiydi nasıl karışabilirdi ki? Peki fasulye o niye konuşmuyordu neden susuyordu ki? Hep anlatmaz mıydı ben çok özgürüm sizin gibi değilim. Nasıl var olacağıma kendim karar veririm diye şimdi ise çelişmiyor muydu kendiyle? Bize anlattığı özgür hayat bu muymuş? Böyle mi istediği şekilde var olabiliyordu? Bir insan karar vermedi mi fasulyenin geri kalan hayatının nasıl olacağına yoksa ben mi uyduruyordum? Diye düşünceler içindeydi semizotu bu sefer salata olarak değil ana yemek olarak bulunduğu sofrada. Çok özgür olan fasulyenin piyaz olarak ortaya konulduğu tabağın hemen yanındaki kocaman tencereden fasulyeye bakıyordu. Yine düşünüyordu özgürlük bu muydu diye? Gerçekten kendimi seçmişti fasulye yeniden tarlada var olduğunda tamamen kendi seçimi gibi mi anlatacaktı son varoluşunu? Ama fark etmiyordu semizotu hayatı boyunca hep salata olarak var olduğu döngülerinden farklı bir döngüdeydi. Fasulyenin salata semizotunun ana yemek olduğu bir formdaydı.

 

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: