“Aynı yastığa baş koyduğum, beni bırakıp da gitti. Aynı yastığa baş koyduğum, beni bırakıp da gitti.” diye göğsünü yararcasına, kaburgalarını kırarcasına feryat eden bir adam tanıdım. Hiç mi susmaz insan, hiç mi yüreğinde taşıdığı ateşi soğutmaz? Göğün sürekli bulutlu olması ve yağmura durması bir süre sonra sizde nasıl da olumsuz duygular uyandırır düşünün. “ Tamam be kardeş! Acını anladım, feryadına şahit oldum. Giden kendisini alıp gitmiş de neden sana acı ve gözyaşını miras bırakmış? Neden kahır içindesin 24 saat? Can mı dayanır buna, akıl mı kalır insanda, kalp mi sağlam atar? Hem bu ölüm değil ki sadece terk ediş seni, senden uzak duruş, karşına çıkmayış…”

Bozuk bir teyp gibiydi.

Nato kafaydı.

Onun dışında her şeye kapalıydı kalbi.

Teselliye gelecek yanı yoktu.

Adamı yaşarken defnetmişler ama dudaklarını unutmuşlar.

Sayıklıyordu, sevinçli ve mutlu günlerini ayıklıyordu hüznünü teşhir ediyordu.

Hüzün bulmuş kalp definecisiydi.

Dört elle sarılmıştı hüznüne ve bir türlü müsaade etmiyordu gitsin üzerindeki yoğun hüzün dumanı.

 

Yastık önemlidir, kabul ediyorum. . Başınızı koyduğunuz ve huzurla gözlerinizi yumduğunuz yastıktan bahsediyorum.  Kolları yastık olan biri varsa kuş tüyü yastıklar çimento gelir size. Dizi yastık olan vardır başınızı koyduğunuz ve bir kuş kadar kendinizi rahat hissettiğiniz. Varlığı sizin için en âlâ yastıklardan daha önemli olan biri gitmeyi tercih ediyorsa sizden niye onun gidişinin taziyesini yapıyorsunuz? Giden son sıcaklığını bırakır gider de neden siz o sıcaklığı korumaya çalışırsınız.

 

Bir gün yine adamın devridaimi artınca haykırdım:

–              Aynı yastığa baş koymamışsın taş koymuşsun, taş! dedim belki acımasızca oldu ama çivi çiviyi

söker diye düşündüm. Adamın ağzında kaldı kelimeler: “Aynı yastığa…”  Sanki bir yumruk yedi de dişleri kırılıp kaldı ağzında. O dakikadan sonra onu bir daha feryat içinde görmedim. Karşılaşmıyordum da onunla. Duymuyordum da onun sesini.

                Bu kez de suskunluğunu dert ettim.

                Ne oldu da sustu?

                Kırıldı mı?

                İncindi mi benim haykırışıma?

                Suçlu hissettim kendimi.

               

                Dayanamadım gittim kapısına. Elimde el işlemeli kılıfında kuş tüyü bir yastıkla. Gönlünü alacaktım ve özür dileyecektim. Yarasını kanatmıştım.

                Bir el kapıyı açtı bana ama kimseyi göremedim.

                İçeri girdim.

Karşımda duvara: “BİR YASTIKTA KOCAYIN.” yazıyordu. Ama üzerine bir çarpı atılmıştı. Yan odaya geçtim. Duvarda:  “AYNI YASTIĞA BAŞ KOYUN.” yazıyordu ama onun da üstüne bir çarpı atılmıştı kocaman. Hayallerini yıkmıştım ben onun. Gözlerim doldu. Diğer odaya geçtim. Evdeki bütün yastıklar parçalanmış, ortalık kuş tüyleriyle dolmuştu. Kuş tüylerinin arasında oturuyordu. Kalp şeklinde bir yastık sol göğsündeydi. Sımsıkı sarılmıştı ona. Yastığın üstünde isimlerinin baş harfleri vardı. Adam beni görmezden geldi, duymazdan… “Allah’ım” dedi “bu yastık onun bana olan aşkının en beliğ ve en bariz ispatıydı. O gitti ama benden tek gitmedi. Bu dünyadan da gitti. Şimdi soruyorum sana. Bu dünya benim cehennemim değil de nedir? Daha kötü bir cehennem olur mu kalpten sevene?”

Hiçbir şey demedim.

Elimdeki yastıkla geri döndüm.

Kendimiz zor attım dışarıya.

Ağladım çaresizliğine, mahzunluğuna onun.

Ve lanet ettim onu susturan dilime, aklıma, kalbime…

Abonelik
Bildir
guest
1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Ceylan

Kısa, yoğun, çarpıcı🍀

%d blogcu bunu beğendi: