İlk kez aşık olduğumda sekiz yaşında idim.

Görür görmez olduğum yerde dona kaldığım, vücudumu o güne kadar hiç yaşamadığımdan emin olduğum tatlı bir telaşın sarmasına neden olan kız – kız çocuğu demek daha doğru olur aslında – oldukça sevimli, sevimli olduğu kadar da güzel bir kızdı.

Havanın hafiften estiği güneşli bir eylül günüydü. Hani güneşin insanı yakmadığı, rüzgarın üşütmediği güney ege sonbaharı vardır ya, işte o sonbaharlardan biriydi… İkinci sınıfın ilk teneffüsüne çıkmıştık. Zilin çalması ile birlikte bahçeye koşturan sınıf arkadaşlarımın peşine takılıp, onlarla birlikte salıncakların, tahterevallinin ve kaydırağın birlikte bulunduğu alana gittim. İlk teneffüs olduğuna göre saat dokuz buçuk civarlarında olmalıydı diye düşünüyorum.

Arkadaşlarımla kaydıraktan kayarken, bir yandan da okul duvarlarının yanı başından bir şerit boyunca devam eden ve tüm bahçeyi duvarla birlikte çevreleyen mevsim çiçeklerinin burnuma çalan kokusunu çekiyordum içime.

Bilmem kaçıncı defa kaydıraktan aşağı sürüklenirken biraz ilerideki salıncakta bir ileri bir geri sallanan, sallanırkende şen kahkahaları ağaçlarda tüneyen kuşların cıvıltılarına karışan, upuzun kumral saçları rüzgarla birlikte dans eden bir kız ilişti gözüme.

Kızı görür görmez kaydırağın orta yerinde ne ileri ne geri hareket etmeden kala kaldım. Öylesine kendimden geçmiştim ki arkamdan gelen çocuğun ‘‘ilerlesene be !’’ diye seslenen öfkeli bağrışları boşuna idi.

Çocuğun kıçıma attığı tekme ile kendimi yerle kaydırağın birleşme noktasında bulmam bir oldu! Kaydıraktan doğrulup ayağa kalktım. Biraz yürüyüp kızın iki üç metre yanına kadar gittim. Suratımda şapşal bir gülümseme hali vardı. İyice aralanan ağzımın içinde yarısı dökülmüş dişlerimin göründüğünü hissedebiliyordum. Ağzımı ne kadar kapatmaya çalışsam da kapatmayı bir türlü beceremiyordum.

Bana çok değişik bir şey olmuştu. Başıma gelen bu çok değişik şeyin adını yaşım itibari ile elbette bilmiyordum. O kız bana ne yapmıştı da böyle olmuştum? Buna bir anlam veremiyordum.

Onu her gördüğümde kalbim gümbür gümbür atıyor, dizlerim titriyor, avuçlarımı ter basıyordu. Dudaklarım anlamsızca kulaklarıma kayıyordu. Bir yandan da bu halimin nedenini anlayacak benimle alay edecek diye korkuyordum.

Derken hiç beklemediğim bir şey oldu…!

İkinci dönem okula gittiğimde artık o yoktu. Sınıf arkadaşlarımdan onun başka bir şehre taşındığını öğrendim. Duyduğum bu haberle olduğum yerde irkildim. Kalbime tarifi mümkün olmayan bir acı saplandı ve oradan bütün vücuduma yayıldı.

Ne yani onu bir daha hiç göremeyecek miydim…?

O gün eve gidip bütün gece ağladım. Kendimi bu koskocaman dünyada yapayalnız kalmış gibi hissediyordum.

İlerleyen günlerde her teneffüse çıkışımda gözlerim hep onu aradı. Bir gün onu yeniden göreceğimin hayaliyle avundum günlerce. Kendime gelmem aylar aldı. Zamanla onu bir daha hiç göremeyeceğimi anladım. Zorda olsa bu durumu kabullendim.

Kumral saçlı o kız sayesinde tanıştığım adına aşk denen bu yolda pek çok kereler düştüm kalktım. Canım yandı. Ağladım. Her birinin kalbimde ayrı bir yeri olsa da ilk aşkım kalbimde hep ayrı bir yer tuttu.

Bakir, hoş kokulu,etrafında kuşların tünediği verimli bir toprak gibi…!

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: