‘‘Bir gün batımına kaç kadeh sığabilir sence Oğuz?’’ dedi Cem. Elindeki viski kadehini gösterircesine… Bir nefes boşluğu verdikten hemen sonra buzu neredeyse tamamen erimiş olan kadehi güneşle arasına alacak şekilde, sanki viskisini güneşe adıyormuş gibi bir tavırla kaldırarak ekledi. ‘’Ya da bir kadehe kaç gün batımı?’’ O günlerde alkole karşı olan bağımlılığı bir hayli artmaktaydı ve Cem de bu durumun farkındaydı. Sorunun muhatabı, küçük kardeşi, Oğuz’dan ise cevap gecikmedi. ‘‘Resme ara verip şiire mi yönelsen acaba?’’ Oğuz aslında bunu söylerken onunla alay ediyordu ama Cem onun alaycı tavrını anlayamamıştı. Tıpkı Oğuz’un dediği gibi bu sıralar ressamlıktan sıkılmış, yeni bir uğraş arayışı içerisindeydi ve bu uğraş şüphesiz ki yine bir sanat dalı olacaktı. Çünkü ona göre sanat, işsizlerin işiydi ve kendisinin bu tanımına fazlaca uyduğunu düşünürdü.

Cem elindeki viski kadehini bir kez daha kaldırdı ve ‘’Kardeşimin gey olmadığını bana kanıtlayan biricik Özge’ye…’’ dedi. Selin, sevgilisi Cem’in yaşı farketmeksizin kadınlara karşı olan bu konuşma tarzından, Selin’in tabiriyle ‘‘Yavşak ağız’’ konuşmalarından, çokça rahatsızlık duyuyordu. Yine rahatsız olmuş ama bozuntuya vermeyip birasını kaldırmış ve sahte bir gülümseme de takınarak eşlik etmişti. Oğuz tepkisiz, sevgilisi Özge ise utanmış ama utangaçlığını saklar bir gülümsemeyle karşılamıştı Cem’in bu yersiz çıkışını. Henüz yeni bir çiftti onlar ama Özge’nin utangaçlığının tek sebebi ilişkinin yeniliği değildi elbette. Özge, lise hayatı boyunca Oğuz’u düşlemiş fakat Oğuz’un ise Özge’nin varlığından haberi bile olmamıştı. Özge nispeten içine kapanık bir kızdı. Oğuz ve Selin ise tabir-i caizse okulun en yırtıkları. Hatta bir ara Özge, Oğuz ve Selin’i sevgili sanıyordu ama çok geçmeden işin aslı ortaya çıkmıştı. Selin’in, Oğuz’un ağabeyi Cem ile sevgili olduğunu, bu yüzden bu kadar yakın olduklarını öğrenmişti. Oğuz’un Özge’yi fark etmesi ise üniversiteye geçmeleriyle, bir nevi Özge’nin lise üniformasını çıkarmasıyla, gerçekleşmişti. Özge’yi üniversiteli olmak gerçekten de değiştirmişti. Çok istediği psikoloji bölümünü kazanması da bu duruma etken olmuş ve onu oldukça sosyal ve meraklı biri haline getirmişti. Özge’nin açılışı ve Oğuz’un Polis Akademisini kazanıp lisedeki o uçarı halinin oturaklaşmasıyla beraber kişilikleri birbirine yaklaşmış ve Özge’nin düşleri gerçekleşmişti.

‘’ Sen içmiyor musun?’’ diye sordu Cem, Özge’ye. ‘‘Yok, dokunuyor bana.’’  cevabını alınca da çok da içten olmayan bir gülmek tutturdu. ‘’İlahi Özge!’’ dedi ’’ Biz ne diye içiyoruz zaten?’’

Oğuz, gerek Özge’nin mahcubiyetini sezinlemesinden gerekse o orada yokmuş gibi davranılmasından sıkılmış olacak ki gözlerine bir asabiyet yükledi:

  • Israr etmesen mi acaba abi ?

Özge, oldum olası gerginliklere gelemezdi ve bu kez tam merkezindeydi, belki de gerginliğin sebebiydi. Bir açıklama yapıp ortamı yumuşatma çabası içerisinde buluverdi kendini.                

  • Şey, benim bünyem biraz zayıf da, çabuk sarhoş oluyorum. O yüzden çok alkol tüketemiyorum ama muhtemelen bu akşam size bir kadeh de olsa eşlik ederim.

Cem, Özge konuşurken yaktığı sigarasından derin bir nefes çekip gülümsedi ve sigarasının külünü silkerek konuşmaya başladı.

‘‘Aslında zayıf bünye yoktur. Az alkol içmiş insan vardır. İçmeden gelişmez yani.’’dediği sırada ise Oğuz’la göz göze geldi. Daha doğrusu Oğuz’un sert bakışlarına maruz kaldı ve hemen toparladı.

  • Neyse canım teklif var ısrar yok!

 

 

II

 

  • Yemek yapmayı nereden öğrendin?

Her ne kadar cevapları merak ettiğimiz için sorular sorsak da, Selin bu soruyu cevabını merak ettiğinden değil de sadece konuşmaya bir yerden başlamak için sormuştu. Özge’nin mutfakta adeta dans eder gibi yemek yapışını seyrettikçe kıskanmış ve o sırada Oğuz ve Cem’in mutfakta değil de salonda oldukları için oldukça sevinmişti. Selin’in, Özge’ye karşı yaşadığı bu kıskançlık krizi lisedeyken aldığı altı aylık tedavi sonrasında yaşadığı ilk ciddi krizdi.

  • Babam aşçıydı benim. Yazları onun yanında çalışa çalışa kaptım bir şeyler. Dedi Özge mütevaziliğini bir kenara bırakmadan.
  • Kapmak demişken. Oğuz’la olmanıza da çok sevindim. Yıllarca koştun peşinden ama kaptın sonunda çocuğu !

Bu sözler Özge’nin tam kalbine oturmuştu. Selin’in çıkarmak istediği tartışmayı sezmiş ama neden bunu yapmak istediğini bir türlü anlayamamıştı. Yine de kayıtsız kalmamış ve yapmakta olduğu soğan kavurma işini bırakıp arkasını dönerek Selin’e o gerilim dolu bakışı atmıştı. Bu bakış bile Özge’nin sakin hayatında büyük bir olaydı. İçinde bu bakışı atmış olmanın verdiği huzursuzluk başlamıştı. Lakin Selin’i bu kesmemişti.

  • Bu arada üniversite sana gerçekten de yaramış. Neydi o lisedeki sümüklü halin.

Özge, çıkarmak üzere olduğu kavgadan korkarak arkasını dönüp kavrulan soğanları karıştırmaya başladı. Yaptığı nefes egzersizleri ise sakinleşmek için yetersiz kalıyordu ki Selin bir kez daha konuşmaya başladı.

– Oğuz ilk resmini gösterdiğinde tanıyamadım, sonradan İnek Özge dedi de öyle hatırladım!

Dedi ve bir kahkahayla da süsledi konuşmasını. Özge ise Selin’in attığı kahkaha üzerine içi kavrulan soğanlarla dolu tavanın sapını kavradı. Tava orta düzey yanan ocaktan yaklaşık beş cm uzaklaştı. Özge yapmak üzere olduğu şeyden korkarak kendini durdurdu ve gözlerini kapatıp derin nefes alışverişine devam etti bu sırada gözünün önüne yanan Selin’in çığlıklar atarak koşuşu geldi.

  • Yardım lazım mı hanımlar?

Oğuz’un gelişiyle Özge’nin gözleri açıldı ve yeniden mutfağa döndü. Demin hayal ettiği o vahşeti düşünerek kendine inanamadı. Korkmuş, telaşlanmıştı. Böyle bir şeyin düşüncesi bile tüm hücrelerini dehşete düşürmüştü. Oğuz, arkasından gelip sarıldı. Özge havadaki tavayı yeniden ocağa koyarken Selin de Oğuz’un sorusunu yanıtlamakla meşguldü.

  • Yok canım! Gelin kızımız çok hamarat maşallah.

 

III

 

Herkes masadaki yemeklerle meşgul olurken, Özge mutfakta kendi içinde yaşadığı dehşetin etkisinden kurtulamamıştı. Yanan şöminenin kuvvetli alevlerine bakarak kendini rahatlatmaya çalışıyordu ama bir rahatlama operasyonu için kuvvetli alevlerin tercih edilmesinden kaynaklı olsa gerek oldukça başarısızdı.  Önce düşüncelerini, sonrasında da gözlerini alevlerin elinden kurtardı ve kurtardığı bakışlarını hemen karşısında oturan sevgilisi Oğuz’a yönelterek aklına gelen ilk şeyi söyleyiverdi.

  • Çok güzel bir dağ eviniz var. Şehre çok uzak da değil. Benim olsa buradan çıkmazdım herhalde.

Özge’nin sözlerinin bitimi ve Cem’in lokmasını yutuşu aynı anda gerçekleşmişti. Cem ağzını silip Oğuz’dan önce lafa atıldı.

  • Her gün aynı manzaraya karşı uyanırsan bir zaman sonra o manzaraya bakmazsın. O yüzden burada yaşamak çok da mantıklı değ

Oğuz ise Cem’in bu söz hakkı tacizine çok da aldırış etmemişti.

  • Somon muhteşem olmuş sevgilim, ellerine sağlık.

Dedikten hemen sonra sıkı dostu ve yengesi Selin’e dönüp imalı bir gülüş attı.

  • Buraya her geldiğimde makarna yemekten sıkılmıştım.

Dedi. Karşılığında ise tam da tahmin ettiği gibi Selin’den samimiyet yoksunu bir gülümseme aldı.

Özge ise mutfakta yaşadıklarının ardından Selin’e karşı tavrını koruyor ve o sanki orada yokmuş gibi yapmaya devam ediyordu.

  • Afiyet olsun sevgilim.

Normal şartlarda bir sanatçı edasıyla suskuluğunu koruyan Cem, o akşam çenesi düşük bir esnaf edasıyla her söze atıldığı gibi burada da araya girdi.

  • Gerçekten de güzel olmuş. İyi yemek yapabilen insanları hep kıskanmışımdır.
  • Aslında bence yemek yapmak çok zor değil. Her yemeğin kendine özgü bir dili var gibi geliyor bana. Bir insanla konuşur gibi onunla da konuşur ve onu anlamak için çaba gösterirsen bir zaman sonra aynı dili konuşmaya başlıyorsun. Yani…

Selin’in kıskançlık krizleri arka arkaya baş gösteriyordu, adeta lise yıllarına tedavi görmemiş hallerine dönmüş gibiydi. Tabi bu krizlerin en büyük sebebi Cem ile kötü giden ilişkileriydi. Böyle bir durumda Özge’nin konuşması bir yana sesi bile Selin’i delirtmeye yetiyordu.

  • Yazıklar olsun size be! Yaptığım yemeklerin neresi kötüydü?

 Cem gülümseyerek, umursamaz bir tavırla, biraz da alaycı biçimde araya girdi. Bitmiş bir ilişkinin uzatmalarını oynama niyeti bile yoktu.

  • Oğuzcum lütfen ama Selin’in spagettilerine makarna dedin zaten demin. Bu kadar saygısızlık olmaz yani!
  • Adı değişince tadı da değişse keşke!

Böylelikle Oğuz da Selin’in içinde kopan fırtınaların farkına bile varmadan abisinin başlattığı alaya dahil olmuş oldu.

 

 

 IV

 

Cem bir şişe 1972 İspanyol şarabını dört büyük kadehe eşit bölüştürüp dağıtırken, Oğuz da yanan şömineyi harladı. Şöminenin başında herkesin elinde bir kadeh şarapla yaşayacak olduğu suskunluğa çare Cem’den geldi. Kendi kadehiyle beraber masaya gelirken, yanında boşalan şişeyi de getirip tam ortalarına yatay olarak bıraktı. Başlarda gelen tatlı itirazlara rağmen hemen herkeste olduğu gibi bu dörtlüde de bir geçmişe özlem mevcuttu. Bundan sebep serzenişler çok uzamadan yerini kimin başlayacağı hususunda sohbete bıraktı. Selin :

  • Özge başlasın, o misafir sayılır.

Bu evde kendisinin eski ve kalıcı, Özge’nin ise yeni ve gidici olduğunu belirtir bir tavır içerisindeydi. Özge ise hiç oralı olmadı, daha doğrusu mutfakta geçirmek üzere olduğu cinnetin de etkisiyle olmak istemedi. Şişeyi çevirip oyunu başlattı. Bu oyunun da cilvesi bu ya, şişe dönüp dolaşıp Selinde durdu. Şişenin ya da kaderin bu hamlesiyle beraber Selin’in yüzündeki huzursuzluk da artmış görünüyordu.

  • Doğruluk!

Ne soracağını düşünüyordu Özge. Ya da ne soramayacağını. Lisedeki aşkı Ozan’ı sormayacaktı örneğin ya da erkekler tuvaletinde yakalanıp neden disipline verildiğini.

  • Hadi ama hakkımda merak ettiğin bir şeyler olmalı?

Özge, Selin’in bu çıkışı üzerine aklına ilk gelen soruyu soruverdi. Bu soru da soramayacağı sorular listesine eklenebilecek düzeyde yersiz bir soruydu. Öyle ki bu soru Oğuz’un ‘Ooo!’ tepkisine ve Cem’in alkolden dolayı dağılan bakışlarının sert bir şekilde üzerinde toplanmasına sebep olmuştu.

  • Cem ile aranızdaki yaş farkı senin için sorun olmuyor mu gerçekten?

Özge düşünmeden sorduğu bu sorunun yükünü kaldıramamış, pişmanlığı omuzlarına yüklenmişti. Selin ise soruyu savuşturarak şişeyi çevirmekle meşguldü.

  • Ben olgun seviyorum canım!

Bu kez şişenin ucunda Oğuz vardı. Selin’in ağına Oğuz düşmüştü. Şişe durur durmaz Selin, bir yılanın zehrini akıtması gibi, sanki sorusu hazırmışçasına, sorusunu soruverdi. Her ne kadar sorular cevapları öğrenmek için sorulsa da Selin’in sorusu yalnızca cevabı duymak içindi.

  • Hiç hesapta yokken neden bir anda askeri okula gittin?

Bu soru üzerine Oğuz’un başı öne eğildi. Selin ise istediği kaos ortamını bulmuş gibiydi. Başı önde, birkaç nefes boşluğu duraksayan Oğuz, gülümsemeye başladı. Herkes şaşkınlıkla Oğuz’u izliyordu. Birden güleç suratı ciddi bir tavra kavuştu, bu kavuşmayla beraber başını kaldırıp gözlerini abisinin gözlerine dikmesi bir oldu.

  • Abimden kaçmak istedim!

Oğuz da Selin’in soruyu sorma amacının merak olmadığının farkındaydı bu yüzden asıl cevabı Selin’e ya da abisi Cem’e değil de sevgilisi Özge’ye vermişti. Özge’den bir reaksiyon beklese de Özge, cevap karşısında şaşkınlığını gizleyememiş, ağzı açık kalmak deyiminin karşılığı oluvermişti.

  • Biraz da gelin hanımı tanıyalım!

Bir hışımla şişeyi çevirip Özge’ye gelince eliyle durduran Cem’in kardeşine karşı yaşadığı sinir ortadaydı. Özge’nin, abi kardeş arasına girmek istemediği de aynı şekilde… Özge’nin bu tepkisizliği, Cem’in öfkesini dindirmemiş tam aksine harlamıştı.

  • Doğruluk mu? Cesaret mi?

Özge, önce sevgilisi Oğuz’a baktı. Oğuz’un tepkisizliği üzerine sessizce alınmış, derin bir nefes eşliğinde tüm cesaretini bir araya topladı.

  • Doğruluk!
  • Hiç uyuşturucu kullandın mı?

Bu soru Oğuz’un tepkisizliğini bozmakla kalmayıp abisine sert bir çıkış yapmasına da sebep oldu.

  • Saçmalama abi! Kız alkol bile almıyor!
  • Bu hayatta her şeyin bir ilki vardır Oğuz!

Cem cümlesini bitirir bitirmez üstündeki oduncu gömleğinin cebinden şeffaf küçük bir torbada olan uyuşturucuyu çıkardı. O an ortamda yalnızca şömineden gelen odunların yanma sesi duyuluyordu. Oğuz ve Selin gözlerini, Cem’in elinde tuttuğu torbaya dikmişlerdi. Selin, halinden memnun görünse de Oğuz’un yaşadığı rahatsızlık bakışlarından anlaşılmaktaydı. Bu sırada Cem bakışlarını Özge’ye dikmişti. Özge ise sevgilisinin yüzündeki tuhaf ifadeyle beraber sanki hipnotize olmuş gibi uyuşturucuya bakışını anlamlandırabilmek için Oğuz’a bakıyordu. Özge içinde bulunduğu bu rahatsız edici sükuneti bozmak istedi.

  • Ben istemiyorum!
  • Kaldır şunu abi!
  • Hadi ama Oğuz! Bıraktım da dersin sen şimdi.
  • 8 ay oldu hem de! Askeri okula girdim ben farkındasın demi abi, tahlillerim temizdi yani!
  • 2 hafta önce buraya geldiğini biliyorum.

Oğuz uyuşturucu belasına 14 yaşında abisinin yanında bulaşmıştı. Tam 4 sene kendini teslim etmişti. 4 sene boyunca uyuşturucu kullanmak için ise abisiyle beraber, şu an içinde bulundukları bu dağ evine gelirlerdi. 4 sene sonunda Oğuz uyuşturucuyu bırakmak istedi ama abisi en büyük suç ortağını bırakmak istemedi. Her seferinde, tıpkı bu sefer olduğu gibi, Oğuz’un bağımlılığından yararlanarak onun uyuşturucuyu hayatından çıkarmasına engel oldu. Oğuz da en sonunda çareyi askeri okula gidip abisinden ,dolaylı yoldan da uyuşturucudan, kaçmakta buldu. Başarmıştı da! Tam 7 ay boyunca nefsiyle savaşıp kazandı ama 2 hafta önce babasının ölüm yıl dönümü gelmişti Oğuz daha 8 yaşındayken kaybettiği babasının acısından saklanmak adına, yine yeniden uyuşturucuya sığında. Tıpkı bilmem kaç defa dediği gibi bu sefer de sondu zaten sonu gelmez bir sondu uyuşturucu!

  • Neyse konumuz bu değil, içiyor muyuz?

Selin, sevgilisi Cem’in elinde tuttuğu uyuşturucuyu tabir-i caizse deli gibi istiyordu.

  • Bir dağ evindeyiz bu saatte bir yere gidemeyiz. Bazılarımızın alıp bazılarının almama durumu da olamaz, bunu da hepimiz biliyoruz. Hadi oylayalım!

İlk oyu Cem kullandı.

  •  

Selin, hemen elini kaldırarak ikinci ‘’Evet’’ oyunu verdi. Saat yönünde akan oylamada, sıra Özge’ye gelmişti. Özge aslında üniversiteye geçtiği andan itibaren uyuşturucuyu deneyimlemek istese de bugün gördüğü manzara sonrasında bu kararını sorgulamış hatta vazgeçmiş sayılırdı. 4 senedir tanıdığı ve 6 aydır da sevgilisi olduğu adamın gözleri dönmüştü, onu tanıyamıyordu.

  • Hayır!

Tüm gözler Oğuz’un üzerindeydi. Oğuz ise stresten tırnaklarını bitirmiş, parmaklarının kenarlarını yemeye başlamıştı. Özge duruma müdahale etmek istedi ve Oğuz’un ellerini tutarak, gözlerinin içine baktı.

  • Oğuz, saçmalama sevgilim, bu sen değilsin!

Cem de duruma bir müdahale getirmek istedi ve elindeki torbayı salladı. Cem’in torbayı sallamasıyla beraber Oğuz’un odağı sevgilisinin gözlerinden torbaya kaydı.

  •  

 

 

VI

 

Kullanılan uyuşturucu, bırakılan aklın yerine geçmişti. Şöminedeki alevlere dalıp gitmiş Özge, müziğe kendini teslim etmiş Cem,  anne karnındaki bir bebek gibi cenin pozisyonunda yatmış ve şiddetli titreme krizlerini durdurmaya çalışan Oğuz ve son olarak bir köşede yarı baygın uzanan Selin. Kaybedilmişti kaleler, artık tamamen uyuşturucunun kontrolündeydiler ve kaderlerini de kendi elleriyle uyuşturucuya bırakmışlardı.

 

Özge yanan şömineye biraz daha sokuldu. Beyaz teni kızaracak seviyede yakın olsa da üşüdüğünü hissediyordu ya da geçirdiği tireme krizlerini üşüme sanıyordu.

  • Soğuk!

Titreyen ellerine ve ayaklarına bakakaldı. Durdurmaya ya da en azından kontrol etmeye çalıştı ama nafile. Kontrol onda değildi artık. Panikledi son çare sevgilisinden yardım istedi.

  • Oğuz! Ya..ya..yardım et!

Oğuz’a döndüğünde, onun da yerde yatmış titrediğini gördü. Ona tek yardım edebilecek kişiyi o halde görmek iyice paniklemesine sebep oldu. Korkmuş bir kız çocuğu gibi, dizlerini karnına çekip elleriyle kilitledi. Yüzüne bakıldığında ağlamak üzere olduğu aşikardı. Birden Cem’in kahkahasına kulak verdi, o bitmeyen kahkahaya. Korka korka da olsa Cem’e doğru dönmeyi başardı. Gördüğü manzaraya inanamadı. Aklının ona bir oyun oynadığını düşünüyordu. Cem, Oğuz’un yerde kıvranışlarını seyredip keyifleniyor kahkahalarına engel olamıyordu. Hangi abi, kardeşine bunu yapardı? Özge’nin yüzündeki dehşet, Cem’in kahkahalarıyla doğru orantılı olarak arttı. Gözlerini ,dolaylı olarak da düşüncelerini, bu abi kardeş manzarasından kaçırmaya çalıştı. Etrafına bakınmaya başladı ve objeleri seyre daldı. Evdeki bütün objeler korkutucu görünüyordu. Artık aklının oyun oynadığına emindi. Yüzünde acı çektiğini belli eden bir ifade mevcuttu. Bir an önce ayılmak istiyordu, yeniden kendisi olmak. Uyuşturucuyu aldıklarındaki saati anımsadı. Saat 11’e 5 vardı aldıklarında ve etkisinin yalnızca birkaç saat süreceğini söylemişlerdi. Bu hesaba göre birazdan bitmesi gerekiyordu. Birden içmeye başlarken baktığı saatin şöminenin üstünde olduğunu anımsadı. Aniden kafasını yukarı kaldırıp saate baktı yani ona göre aniden, yoksa hareketleri oldukça yavaştı. Saatin 11’i 5 geçtiğini gördü. Olamazdı, saatlerdir kanındaki uyuşturucuyla mücadele ediyordu ama yalnızca 10 dk geçmişti. Beyni uyuşturucuya teslim olmamak adına bir savaş veriyordu ve o bu savaşı hissedebiliyordu. Delirmesine ramak kalmıştı. Gecenin sonunda kendine neler olabileceğini düşünürken gözünün önüne Cem’in kendisine tecavüz ettiği, kendisininse hiçbir şey yapamadan hareketsiz yatıp ağladığı bir halüsinasyon belirdi. Bir anda Cem’in ona dokunmasıyla halüsinasyon sona erdi ve irkilerek saate bakmayı bırakıp önüne döndü. O sırada Cem’in burnunun dibine kadar girmiş olduğunu gördü.

  • İyi misin güzelim?

Saniyeler önce gördüğü halüsinasyonun etkisindeyken, Cem’i o derece yakınında görmek Özge’nin iyice paniklemesine sebep olmuştu. Öyle ki içindeki nefret, öfke ve en insani his olan korku; onu birazdan geçireceği cinnete sürüklüyordu.

Var gücüyle ittirdi Cem’i. Yere düşen Cem, daha ne olduğunu anlayamadan Özge şöminenin üstünde ve saatin altında duran otomatik av tüfeğini alıp namlusunu Cem’e doğrultmuştu bile. Özge’nin kendini korumak için yaptığı bu hamle sonucunda Cem’in içini ölüm, Özge’ninkini ise öldürme korkusu kaplamıştı. Cem ne kahkahalarına ne de gözyaşlarına engel olabiliyordu. Özge’de de durum farksızdı. Bir yandan kendini korumak adına tüfeği doğrultmuş ama tetiğin üstünde duran parmağı yanlışlıkla ateş etmesin diye kendini kasıyordu. Cem, uyuşmuş beynine yüklenerek dikkatini toplamayı başardı ve dizlerinin üstünde doğrulup tüfeği almak için hamle yaptı.

  • Ver onu bana!

Özge’nin var gücüyle kastığı parmağı, kendiliğinden boşalıvermişti. Tüfeğin ateş alması ve Cem’in kanlar içinde yere savrulmasıyla beraber Özge de duygusal bir boşalma yaşadı.

  • Dokunma! Dokunma bana! Pis sapık!

Silah sesiyle ve abisinin üzerine sıçrayan kanıyla Oğuz uyanmıştı. Selin ise uyuşmuş beynini uyandırma çabasındaydı. Oğuz, önce kanlar içinde yerde yatan abisine, daha sonra da elinde tüfekle kendisine bakan sevgilisine dikkat kesildi.

  • Ne yaptın sen!

Oğuz ne kadar ayağa kalkmaya çalışsa da başaramadı. Birkaç denemesinin hepsi yere kapaklanmasıyla sonuçlanınca, son çareyi sürünerek kaçmakta buldu.

  • Oğuz dur !
  • Oğuz nolur gitme! Oğuz! Dur!

Özge, Oğuz’un gitmemesi için her şeyi yaptı, öldürmek dahil.

Özge yaşadıklarının halüsinasyon olmasını dilerken Selin bu tüfek sesiyle iyice kendisine gelmişti. Dizlerinin üstüne çökmüş Özge, bakışlarını elindeki tüfeğe odaklamıştı. Henüz yeni yeni kendine gelen Selin’in ise ağzından düşürmediği ve sürekli tekrarladığı ‘’Aptal orospu’’ cümlesi Özge’nin kulağında çınlıyordu. Sevgilisi Oğuz ve sevgilisinin abisi Cem’in ölümleri, gözünün önünden gitmeyen birer kazaydı ama Selin’in birazdan beynine dolacak olan saçmaların kaza ile bir ilgisi olmayacaktı.

  • Aptal orospu!

Özge önce başını, dolaylı olaraktan da bakışlarını, tüfeğin namlusundan kaldırıp Selin’in gözlerine dikti. Hemen ardından ayağa kalkıp şok etkisiyle iyice boşladığı tüfeği yeniden kavradı. Dipçiği omzuna dayayıp arpacık kısmında Selin’in gözlerini gördü ve tetiği çekti. Bu kez tüfeği omzuna dayadığı için tüfek onu tepmiş ve yere yıkılmıştı. Doğrulduğunda Selin’in dağılmış suratını gördü. Selin’in kanlar içindeki yüzü midesini bulandırdı. İçeride yoğun bir kan kokusu vardı. Ellerinde, özellikle tetiği çektiği elinde bir ıslaklık hissetti. Baktığında ise ellerinin kanlarla kaplı olduğunu gördü. O gece komşular evden 4 el silah sesi ve bir çığlık duydu.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: