Bir varmış, bir yokmuş. Ne varmış ne de yokmuş aslında. Çok uzak bir ülkede, küçük bir göl kenarında bir kurbağa yaşarmış.   Yeşil bir kurbağaymış bu, sırtında siyah benekleri olan. İri gözleri ve çirkin sesiyle, kendi halinde bir kurbağa…

    Diğer kurbağalar gibiymiş yani. O göl kenarında mutlu mutlu yaşarmış. Uzun, yapışkan dilini kullanarak sinek avlar, bazen sazlıkların arasında zıplar, bazen iri gözlerini kapatarak uyuklar, arada bir de vıraklarmış.

     Günlerden bir gün, suya düşmüş bir defne yaprağının üzerinde şekerleme yaparken, tanımadığı bir sesle aralamış göz kapaklarını. Sesin geldiği tarafa bakmış. Kendisi gibi bir kurbağaymış sesin sahibi. Suyun içinde kurbağalama stille yüzüyor, şarkı söylüyormuş.

     ‘’Sen de kimsin?’’ demiş bizim kurbağa.

     ‘’Senin gibi bir kurbağayım.’’demiş diğeri.

     ‘’Seni daha önce buralarda görmedim.’’

     ‘’Bu çok normal. Çok uzaklardan geldim.’’

     ‘’Buraya mı yerleşeceksin?’’

     ‘’Öyle bir niyetim yok . Çok sıcak; biraz serinlemek istedim. Birazdan çıkarım yola.’’

     ‘’Nereye gidiyorsun?’’

     ‘’Saraya gidiyorum.’’

     Şaşırmış bizim kurbağa. Bir kurbağanın sarayda ne işi olabilirmiş ki?

     ‘’Ne yapacaksın sarayda?’’demiş merakla.

     ‘’Kendimi prensese öptüreceğim.’’  diye cevaplamış diğer kurbağa.

     Merakı iyice artmış bizimkinin. ’’Prenses seni niye öpsün ki?’’

     ‘’Olanlardan haberin yok galiba. Şu gölün kenarında bir ot gibi yaşıyorsun. Ben, ta nerelerde duyuyorum buralarda olanları, sen buralardan habersiz yaşıyorsun.’’

     Bizimki azarlayan bir sesle, ’’Neymiş benim duymadığım?’’ diye sormuş.

     ‘’Cadının biri, prensi bir kurbağaya dönüştürmüş. Kurbağa olarak prensesin karşısına çıkıp rezil olmak istemeyen prens, kaçmış saraydan, diğer kurbağaların arasına katılmış.’’

     ‘’Ee?’’

     ‘’Büyünün bozulması için bir tek yol varmış: Prensesin prensi bulması ve onu aşkla öpmesi… Sarayın adamları her gün yüzlerce kurbağa toplayıp saraya götürüyorlar, prenses de toplanan bu kurbağaları tek tek öpüyormuş. Öptüğü her kurbağanın prense dönüşmesi umuduyla…’’

     ‘’Bundan sana ne? Sen prens değilsin ki. Prenses seni öpünce ne olacak?’’ demiş bizimki, küçümseyen bir tavırla.

     Gülümsemiş diğer kurbağa,’’Bir prenses tarafından öpülmenin zevkini tadacağım. Prens olamayacağım ama ömrümün sonuna kadar bir prenses tarafından öpülmüş olmanın mutluluğunu, onurunu taşıyacağım içimde.’’ demiş.

     ‘’Onca yolu bunun için mi teptin?’’

     Diğer kurbağa şöyle bir bakmış bizim kurbağaya. Sonra, sanki çok derinlerden geliyormuş hissi uyandıran bir sesle,’’Senin hiç hayalin oldu mu?’’ diye sormuş.

     Bizimki düşünmüş. Ne cevap vereceğini bilememiş. Hayal sözcüğünün anlamını bilmiyormuş ki.

     Diğer kurbağa sürdürmüş konuşmasını.

     ‘’Hayat sadece beslenmek, hep tetikte beklemek, sabah akşam vıraklamaktan ibaret değildir arkadaş! Bir kurbağanın bile bir hayali olmalı. Ve gitmeli o hayalin peşinden. Beklemek ve yetinmek, yenilmektir. Her zaman mutlulukla anımsayacağın güzel bir anının olması için savaşmak, hayatın önüne geçmektir. Ben, bunu yapmaya gidiyorum.’’

     Ve gitmiş diğer kurbağa. Çalıların arasında zıplaya zıplaya gözden kaybolmuş.

     Bizimki, önce kızgın gözlerle bakmış diğerinin ardından. Sonra, söylediği sözleri düşünmeye başlamış onun.’’ Kurbağa kurbağadır. Bir prenses tarafından öpülmenin ne onuru olabilir? Bir öpücük, bir kurbağanın hayatını ne kadar değiştirebilir? Hayal de neymiş?’’Bunları düşünmüş kurbağa.

     Bir prenses tarafından öpülmek…

     İçini bir sıcaklığın kapladığını fark etmiş birden; yaşamında hiçbir değişikliğin olmadığını, heyecanlarının, korkularının, sevinçlerinin hep aynı olduğunu…

     Bir prenses tarafından öpülmek…

     Bir an ürperdiğini hissetmiş.Hiç tanımadığı, bilmediği bir heyecan kaplamış içini.Hayal kurmanın ne demek olduğunu ilk o an anlamış.Her anımsadığında kendini yenileyecek bir anıya sahip olmanın dayanılmaz isteğiyle zıplamış suyun kenarına.Saraya gitmeye karar vermiş.

     Sarayın yakınlarında bir bataklığa vardığında, gün batmak üzereymiş. Sarayın adamları bataklıktaki kurbağaları topluyorlarmış. Bizimki de karışmış diğerlerinin arasına ve çok geçmeden yakalanıp, karanlık bir torbaya konmuş.

    Torba, bir görevlinin sırtında saraya götürülüp, doğru prensesin odasına çıkarılmış. Prenses heyecanla karşılamış gelenleri. Kurbağalar birer birer torbadan çıkarılıp prensese veriliyor, o, bu kurbağaları alıp öpüyormuş. Öptükten sonra bir süre umutla bekliyormuş kurbağanın prense dönüşmesini. İstediği dönüşüm olmayınca da, karamsar bir yüz ifadesiyle başka bir görevliye veriyormuş kurbağayı. O görevli de öpülen kurbağayı başka bir torbaya koyuyormuş, götürüp aldıkları yere bırakmak için.

    Bir ara nasıl olduysa olmuş, torbadan yeni bir kurbağa alınacağı sırada, bizimki ve başka birkaç kurbağa daha zıplayıvermişler odaya, sağa sola dağılmışlar. Görevlilerle kurbağalar arasında kaçma kovalamaca yaşanmış bir süre. Sonunda, kaçan kurbağalar yakalanmış. Bizimki hariç. O,çok iyi saklandığı için yakalanmamış. Görevliler de, hepsini yakaladıklarını sanarak, aramamışlar zaten.

     Bizim kurbağa, saklandığı yerden prensese bakmış. Ömründe böyle bir güzellik görmemiş olmanın heyecanı ve eksikliğiyle çarpmış kalbi. İşte o an hak vermiş diğer kurbağaya.

     Prenses, avucuna bırakılan kurbağaları hiç tiksinmeden, yüzünü bile buruşturmadan öpüyormuş. Bizim kurbağa prensese bakarken eşsiz bir güzelliğe bir çirkinliği öptüren gücün ne olduğunu düşünmüş.’’Aşk dedikleri şey bu mu yoksa?’’ diye sormuş kendine. ’’Başka ne olabilir.’’ diye yanıtlamış; ’’Aşık bir güzellikten başka hiçbir şey yapmaz bunu.’’

     Gün, geceye dönmüş. Kurbağa öpme faslı bitmiş, görevliler gitmiş. Prenses yalnız kalmış odasında. Yatağına oturmuş, ağlamaya başlamış. Hıçkıra hıçkıra ağlıyormuş.

     Kurbağa şaşırmış. Hayatı boyunca ağlamadığı gelmiş aklına. Kendisini böylesine ağlatacak bir aşkı yaşayamamışlığın gerçeği, sızlatmış kalbini. Bu kadar güçlü bir aşk,ancak masallarda olur,diye düşünmüş bir an,masalda olduğunu unutarak.Bu kadar güçlü bir aşk,ancak masallarda yaşanırmış zaten.

     Bu kadar güçlü bir aşkı yaşayamamış çirkin bir kurbağa olmanın ezikliğini, sarsılarak hissetmiş. ’’Keşke onun prensi olsaydım.’’ diye iç geçirmiş. Ve elinde olmadan vıraklamış.

     Sesi duyan prenses doğrulmuş yatağından. Güzel yüzü umutla ışımış.’’ Prensim!’’ demiş, ’’Sen mi geldin?’’ Kurbağa, saklandığı yere iyice sinmiş.

     ‘’Sesini duydum, sensin. Lütfen saklanma! Benden utanmana gerek yok. Aşkımla kurtaracağım seni.’’ Sağa sola heyecanla bakınıyormuş prenses.

      ‘’Hadi prensim, göster bana kendini! Nerdesin?’’

      Şaşkınlık içindeymiş kurbağa. Sanki görünmez bir el, kutsal bir el itiyormuş onu saklandığı yerden. Kutsal bir ses, prensesin karşısına çıkmasını emrediyormuş sanki. ’’Bu, aşk.’’ diye düşünmüş kurbağa. ’’Aşk bu. Başka ne olabilir ki? Ama… Bir prensese âşık olmak… Hiçbir zaman prens olamayacağını bile bile üstelik…’’

      Çıkmış saklandığı yerden. Prenses, kurbağayı görünce diz çökmüş ve bu kez sevinçten ağlamaya başlamış.’’Şükürler olsun Tanrım!’’

      ‘’Ağlamayın prensesim!’’demek istemiş kurbağa ama sadece vıraklamış.

     ‘’Seni nasıl özledim bilemezsin.’’ demiş prenses. ’’Seni bulmak için dünyanın bütün kurbağalarını öpecektim. Hayır, hiç zoruma gitmedi bu. Aşk, katlanmak değil de nedir prensim? Aşkı hangi çirkinlik küçültebilir, köreltebilir? Sana olan sevgimin yanında milyonlarca kurbağayı öpmek, çok ucuz bir bedel. Bundan daha kötüsünü de yapardım, inan.’’

     Kurbağa, yanaklarının ıslandığını fark etmiş. Ağlıyormuş. İlk kez ağlıyormuş.

     ‘’Aşk, çirkin bir kurbağayı, yakışıklı bir prense çevirebilir mi prensesim?’’diye sormak istemiş;ama  sadece vıraklama çıkmış ağzından.

     ‘’Söyleyin bana,bu kadar güçlü müdür aşk?Bir kurbağayı bir prensese âşık edip,onu dillendirebilecek kadar güçlü müdür?’’diye sormuş.Ama,bir vıraklamadan başka hiçbir şey duyamamış prenses.

     ‘’Vıraklama artık!’’ demiş prenses.’’ Sen bir kurbağa değilsin. Sen bir prenssin.’’

     Gerçeğin, daha önce hiç bu kadar acıtıcı gelmediğini düşünmüş kurbağa.

     ‘’Lütfen gel! Seni öpmem gerek. Bak, göreceksin, her şey yoluna girecek.’’

     ‘’Ben sizin prensiniz değilim prensesim. Ben sadece çirkin bir kurbağayım. ’’demek istemiş kurbağa. Ama sadece vıraklamış. ’’Ne fark eder ki?’’ diye haykırmış sonra, ’’Siz göremeseniz de, beni öpünce, ömrümün sonuna kadar prens olacağım ben.’’Ve zıplamış prensesin avucuna.

     Bir prenses tarafından öpülmek…

     Dünyanın en güzel avuçlarının arasında, dünyanın en güzel gözlerine bakarak, dünyanın en güzel dudakları tarafından öpülmeyi bekliyormuş şimdi. Bir prens gibi öpülmeyi… Heyecandan titriyormuş. Prensesin bembeyaz, yumuşacık avucunun da titrediğini fark etmiş.

     Prenses eğilmiş ve öpmüş kurbağayı. Sıcacık öpmüş. Kurbağa gözlerini kapamış, hayatında bir kez yaşayabileceği bu olağanüstü anın tadını çıkarmış.

     Ve… Ve hiçbir şey olmamış. Diğer kurbağaları öptükten sonraki süreden daha uzun beklemiş üstelik prenses. Ama prensi sandığı avucundaki kurbağada hiçbir değişiklik olmamış.

     Kurbağa mutluymuş. Bir prens gibi hissediyormuş kendini ve hiç gözlerini açmadan, bir düşte yaşıyormuş bu anın tadını.

     ‘’Aldattın beni pis kurbağa!’’

     Prensesin avucunu bir an sıktığını, sonra gevşetip onu boşluğa bıraktığını, sert bir şekilde toprağa çarptığı an anlayabilmiş kurbağa. Pencereden dışarı fırlatmış onu prenses.

     Bir süre kalkamamış düştüğü yerden. Müthiş bir şekilde ağrıyormuş her yanı.Başını kaldırıp,epeyce yüksekteki düştüğü yere bakmış.Her yanı ağrısa da, garip bir huzur varmış içinde.Garip bir şekilde dudaklarının kenarına gelip yerleşen gülümsemenin  gittikçe vücudunun her noktasına yayıldığını fark etmiş.

     Birden, bir vıraklama duymuş yanı başında. Dönüp bakmış. Su başında konuştuğu kurbağaymış.

     ‘’Hayal kurmak nasıl bir şey?’’diye sormuş diğer kurbağa.

     ‘’Çok güzel.’’diye cevaplamış bizim kurbağa.

     ‘’Bu hayal, seni öldürebilirdi ama.’’

     Kurbağa, yukarıya, pencereye bakmış yeniden.

     ‘’Değerdi.’’demiş.

     Sonra, içinde ömür boyu taşıyacağı bir mutluluğun hafifliği, dudaklarının kenarından hiç silinmeyecek gülümsemeyle, zıplaya zıplaya çıkmış masaldan, gerçeğine dönmüş.

Abonelik
Bildir
guest
8 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Ersin Aydın

Hic sıkılmadan zevkle okudum. Düşüncene, parmaklarına sağlık. 👍

Fahrettin küçükgüner

Yüreğine emeğine sağlık bu dünyada neyimiz varki bir umut bir hayal şu kirlenmiş dünyada

Özgür

Ben çirkin bir kurbağaydım hep öpmeni bekledim

Beydağ

Hayaller öldürmesin elbet ama uğruna ölünecek hayaller olsun her daim 😊
Kurbağa/ prenses masalından yaratıcı bir umut çıkmış, kutlarım.

Gizem

Hiç bitmesin istedim. Heyecanla okudum. Çok güzel ellerinize, yüreğinize sağlık 👏👏👏

Nuray aydın

Aşkın, hayalin ve umudun gücü kalemine yüreğine sağlık abi

Zekai

“Beklemek ve yetinmek, yenilmektir. Emeğine sağlık.

Erdinç Aydın

Hepinize çok teşekkür ederim. Yazdıklarının beğenilmesi, yazan için nasıl büyük bir mutluluk, anlatamam.

%d blogcu bunu beğendi: