Gök Baba’nın Dileği

 

Gök Baba bana gülümsedi. Ulu çehresi yeri ve göğü uçtan uca dolanıyordu. Toprak Ana baharın gelişini sakura ağaçlarını pembeye boyayarak haber verdi. Uluğ Kağan olarak üzerime düşeni yaptım. Yeni yıl (nevruz) hazırlıklarını başlattım. Tengri yardımcısını önceden seçmişti. Ben ki Uluğ Kağan, Tengri’nin sağ koluyum. O, beni cılkı (at) yılında obama müjdeledi. Her Türk yiğidi ve kadını bilir ki bu yılda doğanlar cesur, güçlü, ve özgüvenli olur. İpek veya altından kısmaz. Özellikle de Gök Baba’nın bize kendimizi kanıtlamak için fırsat verdiği şu günlerde ipek kumaşlar, altın taraklar onun yolunda feda olmaya hazırdır.

 

Bugün çok kötü bir kabus gördüm. Büyük bir sakura ağacının altındaydım. Sakuranın pembe ve narin yaprakları yavaş yavaş dökülüyor ve her biri tenime değdikçe Kurgan kılıcımdan bile daha keskin olan bu yapraklar vücudumu cezalandırıyordu. Her yerim kan içinde kaldı. Ama tek kelime etmedim. Çünkü biliyordum ki yalvarmak en büyük acizlikti. Hiç kimse suçsuz yere cezalandırılmazdı. Bir süre sonra Gök Baba göründü. Arkasında Toprak Ana vardı. Onlara sordum “Neden beni cezalandırdınız?” bana cevap vermediler. Bir süre o şekilde kaldık. Her ne kadar konuşmasa da Gök Baba’nın gece karası saçları ve deniz mavisi gözleriyle bana uzun süre baktı. Sonunda bana “YAK” dedi. Her yer birden tamu (cehennem) kızılı bir hal aldı. Her yer çok sıcaktı. Ama yakmıyordu. Gök Baba ve Toprak Ana bana son kez “YAK” dediler. Sonra kendimi terler içinde ipek yorganlı, kaz tüyü yatağımda buldum. Gök Baba bana ne demek istemişti? Onun yüzünü kara çıkaramazdım. Ben ki Uluğ Kağan bu güne kadar 1000 taneden fazla balbalım oldu. Düşmanlarımın hepsi beni korkuyla anarlar. Oysa ki şimdi bana bu gücü verenin sağ kolu olarak ona layıkıyla hizmet edemezsem kendime nasıl kağan derim. Çok düşündüm. Gök Baba’ya altın taraklar, ipek kumaşlar yetmez miydi? Daha ne istiyordu? O ki yerin ve göğün sahibi. Her şeyden fazlaca var. Peki ya eksik olanı mı istiyordu?

 

Sonunda o gün geldi. Hoş bir lodos esiyordu. Lodosun savurduğu sakura yapraklarından biri katunumun (kadın) uzun sarı dalgalı saçlarını okşayarak bana kadar geldi. Yaprağı elime aldım ve göğsüme dayadım. Gözlerimi yumdum işaret gelmişti. Gök Baba’ya layık olmak için dua ettim. Askerlerime emri verdim. “YAKIN!” Ucu mavili ve kırmızı alevlere bürünmüş oklar yaylarından zarafetle atıldılar. Onlar da bu anı bekliyordu. Bir ağaçken Toprak Ana, oklara bu kutsal vazifeyi yüklemişti. Onlar artık bu ateşi yakan birer fedai olmuşlardı. Onlara imrenerek baktım Gök Baba ile benden önce buluşacaklardı. İşte beklediğim an gelmişti. Lodosla bir olan sakuranın yaprağı katunumun sarı saçlarında dolaştı ve onun göz yaşlarını silip avucuma düştü. Onu göğsüme bastım. Katunumun dalgalı sarı saçlarını son kez içime çektim. Gözleri Gök Baba’nın gözleri gibi deniz mavisiydi. Ona ağlamamasını söyledim. Ben uçmağa (cennete) gidecektim ve bir süre sonra orada buluşacaktık. Yavaşça yeni yıl ateşine doğru atladım ve yükselmeye başladım. Ruhum ağaçların ruhu ile yeni yıl ateşiyle beraber yandı ve sonsuzluğa karıştı.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: