“Kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor…”[1]

 

Söylenmiş söylenecek ne çok söz, şimdi bize kalan birazcık duymak. Bazı anlar vardır ömrümüzden bir ömre bedel olur, geri kalan yaşanmış ve yaşanacak olan her şeye kefalet, yarına umut düne hasret bırakan. Kelimelerin anlamsızlaştığı, sükûta bürünüp yok sayılmayı yeğleyeceği o zamandayız şimdi, zamanın bile hayretle bitap olduğu şairin “Ben bu çağdan nefret ettim, etimle, kemiğimle nefret ettim.[2]” dediği  “kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde[3] dediği zaman da.

 

Eşref-i mahlûkatken nasıl olduk esfel-i safilin, Ensar olabilmek varken yüreğimizde nasıl kocaman bir Nemrut yetiştirdik?  Hakkı ve sabrı tavsiye etmekten ne zaman vazgeçtik, ne zaman beni, bizin önüne katıp yola düştük, yolu Yesrib’i medineleştiremeyen yolculuklara neden çıkar olduk, neyi kaybettik gerçekten biz? Neyi kaybettik kazanmak için; nelerden vazgeçtik yola devam edebilmek için neyi bıraktık geride, uğruna savaşmayı göze aldığımız değerleri yok sayarak zafer kazanılmaz[4] düsturu ne ara yok olup gitti, nerede kaybettik biz; bizi, kimliğimizi, Müslümanlığımızı…

 

 Bir çölde başlayacaktı bizim hikâyemiz, ardımızda ne bıraktığımız, vardığımızda ne bulduğumuz önemliydi önce yokluğunu hissedecektik var olmanın anlamı kazımak için içimizdeki toprağa. Sonra çölleşen yüreğimize yeni umutlar ekecektik.  Üzerinden geçeni içine almıyorsa çöl yaşanacak bir ömür çizecekti, yönümüzü bulmak için. Yol değiştirecekti bizi, O’na varacaktık, onsuz başladığımız yolda O’na kavuşacaktık. Ama sabretmeyi unuttuk, teslim olmayı, tevekkülü; tevafuklarımızı tesadüf var sayıp; görmeyen, duymayan, anlamayanlardan olduk.

Biz kirlendik, kirlettik temiz olan ne varsa, masumiyet anılarda kalmış bir seda oldu arada söylenegelen hiç kimsenin üzerine konduramayacağımız kadar uzakta.  Ölümü ötekileştirdik, ölmeyecekmiş gibi sarıldık hayata…

Hafız-i beşer nisyan ile malüldür, derler evet biz unuttuk en unutmamamız gerekeni kalplerin yalnız Allah’ı anmakla huzur bulacağını, rahmetine merhametine sığınıp dünya hayatının telaşıyla yaşarken, yaşlanırken kendimize zulmedenlerden olduk.

Biz arafta kalmış biçareler, susmak içimizdeki kocaman boşluğu kor ateşle doldurmak gibi anlatmak kendi üstümüze toprak atmak…

“Kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor” hangi kelime anlatacak içimizdekini, hangi kelime şifa olacak karanlıkta kararmış zihinlerimize, hangi kelime tüm anlatamadıklarımızı haykıracak?

   İçimizdeki huzursuzluk ne zaman kavuşacak sükûta….

[1] OGUZ ATAY- TEHLİKELİ OYUNLAR

[2] CAHİT ZARİFOĞLU

[3] İSMET ÖZEL – MÜNACAAT

[4] HZ. ALİ

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: