Sevgili dostum, böyle mi olmalıydı; doğanın içinde yüreğimi ısıtan içten ve sıcak duygular, kimi zaman beni eşsiz bir mutluluğa sürükleyen, sevince boğan, güldüren, eşsiz benzersiz hayaller kurduran bu duygular, şimdi peşimi bir türlü bırakmayan dayanılmaz bir zillet odağı olmuş, beni bütün yollardan zehirleyen bir yılana dönüşmüştü. İçimin derinliklerinde bir şeyin beni içine çektiğini, bir girdap misali beni için için yuttuğu duygusuna kapılıyorum. Kimi zaman çaresizlik içerisinde kendimi o akıntıya bırakmak okyanusun derinliklerinde uzunca bir sefere çıkmak istiyorum. Oysa biliyorum ki ne okyanusun mavisi açacak içimi ne de sonsuz gökyüzü.

                Eğer yeniden başlayabilseydim hayatıma, kimse için değil kendim için yaşamak isterdim. Kimse için kusursuz olmaya çalışmaz, daha çok hata yapıp her seferinde kendimce çözümler arardım.  Daha çok yer gezerdim mesela, yeni yerler keşfederdim. Gökyüzüne daha çok bakar, bir dünya kurardım zihnimde. Yeniden başlayabilseydim, uzun kumsal boyu ayaklarımı sıcak kum ve soğuk deniz arasında seyahate çıkarır, akşam olana kadar giymezdim ayakkabılarımı. Belki bir öğretmen olurdum, nice evlada sahip olan. Onlardan bir bahçe kurup her gün sulardım. Semanın altında derin bir nefes olurdu kokuları. Bir şansım olsaydı, eğer. Ama işte buradayım ve biliyorum. Yıkılmaz sandığım umudumu, düşmez sandığım hayallerimi yerlerde arıyorum.

                Yağmur yağıyor Nazenin. Önceleri ellerimi göğe kaldırdığımda yağmur damlaları avuçlarımda birleşir dans ederlerdi. Şimdi her biri birer tokat gibi çarpıyordu avuçlarıma. Her bir damlasını acımadan serpiyordum kalbimin taşmaya yüz tutmuş noktalarına. Yağsın, isterse hiç durmasın. Bütün pişmanlıklarımın yüzü suyu hürmetine yağsın ve hiç durmasın.

                Dönüp bakıyorum bazen aynaya ve soruyorum. Bu gördüğüm suret benim mi? Bu gördüğüm ateş kırmızısı gözler, bu yara izleri benim mi? Bu kilit vurulan ağız, öne eğilen baş gerçekten benim mi? Sonra buğulu gözlerle etrafı göremez hale geliyor, hayattan kopup gidecek kadar nefret ediyorum. Bazenleri oturduğum yerden kalkamayacak kadar ağırlaşıyor bir yandan da çıkacak bir rüzgar yüzünden uçup gidecek kadar hafifleşiyorum. Kaybediyorum yolumu Nazenin. Ruhum oradan oraya savruluyor, benden habersiz. Ben kendimi kaybetmeden beni bulmalısın.

                Geçmişi hatırlıyorum da hiç iyi anım aklıma gelmiyor. Neden en kalıcı hatıralar kafanı meşgul eden ama asla unutulmayan, saatlerce buğulu pencereden dışarıyı seyrettiren en acıklı olanlardır? Kalbimin üstünde binlerce keskin bıçak, yüzüm yaşanılanları anlatan bir hüzünlü roman. Okuması bu kadar zor mu Nazenin? Acıyı görmeyen, umutsuzluğu yaşamayan, yaraları derinlere inmemiş insanlar sevincin, mutluluğun, umudun kıymetini bilir mi hiç? Sahi Nazenin, kapanınca gözler yok mu olur yaşananlar, kapanınca kulaklar susar mı feryatlar? Canı cehenneme çığlıklarımıza rağmen yatağında rahat uyuyanların. Canı cehenneme camını penceresini örtenlerin. Bu eşsiz çiçekler zalimce koparılırken hayatlarından çayını keyifle içenlerin canı cehenneme.

                Biliyordum, bulunmak istediğim yerde değildim. Ama yalnız da değilim. Kimisinin hayatı parmağındaki pranga yüzünden hapsolmuş zindanlara, kimisinin kanatları yolunmuş, uçamaz özgürlük penceresinden. Bazılarımız kimseyi tatmin edemez yaptıkları, yapacakları. Kimi satar, kimi esir alır bedenlerimizi. Kimi sevdi, kimi sevmedi diye. Kimi sessizce ağlar çocuklarının saçlarını okşayarak. Kimimiz bekler, oturur, susup sineye çeker. Siz , ölü seyirciler! Siz unuttunuz ama kıyamet çoktan koptu.  Bir damla göz yaşında boğuldunuz, bir çocuk çığlığında parçalandı kulaklarınız, bir bıçak darbesinde yığıldı ruhlarınız yerlere. Farkında değilsiniz sadece. Çünkü baktınız ama görmek istemediniz. Evet, gerçekten. Nasıl sonbaharda yapraklar sararıp düşüyorsa kara toprağa, bizde birer birer düştük. Korkuyorum aynı şeyleri yaşamaktan, hissetmekten. Anla beni demiyorum, sadece bizi hisset. Gülümsemelerimizin altında, bize hiç benzemeyen ne çok şey var; görme istersen ama ne olur bizi hisset.

                Yağmur durdu Nazenin. Şimdi akıttığım her bir damlanın yüzü suyu hürmetine her yere umut fideleri dikip yeşertme vakti. Biliyorum, beni bu dipsiz kuyudan benden başkası çıkarmayacak, atmayacaktı ölü toprağını üzerimden. Eğer gözlerimin içine bakarsam görebilirim içindeki cesur ve yenilmez beni.  Öyle ki bunca zaman nasıl yaptıysam yalnızda ayağa kalkabilirim.  

Yani, sevgili arkadaşım, başkalarını beklemenin ne kadar budalaca bir fikir olduğunu gün geçtikçe daha iyi anladım. Öyle çok uğraştım, yüreğimde öyle çok kasırgalar koptu ki diğer insaları beklememe kararı aldım. Belki beni çok zor bir sınav bekliyordur, bilemem. Ama yılmak yok! Aldanmamak, yanılmamak, pes etmemek gerek. Nasıl oldu da döküldü kalemimden bu kelimeler bilmem ama bildiğim bir şey var. Ben dört duvar arasından ibaret değilim!

                Bir defa geldiğimiz bu dünya bir erkeğin çıkıp çalışma, bakma, gezme, isteme, yapma, bekle, dinle, karışma demesi için çok kısaydı Nazenin. İnsanlar gerçekten o kadar kör olmuşlardı ki gerçekleri bir türlü göremiyorlardı. Erkek çocuklarını yüceltip kız çocuklarını yerin dibine sokuyordu anneler babalar. Bir türlü sevemiyorlardı bizi. Şimdi tüm sesimle haykırmak istiyorum; kadınlık mı tek suçum? Ne yaptıysak yakıştırılmadı, haklı olduğumuz halde susturulduk. Nereye kadar dedim bir gün, nereye kadar bu görünmezlik, esaret nereye kadar? Sessizce değil gürleyerek çıkacağız karşılarına, nefretimiz henüz taze, nefretimiz sıcak, nefretimiz pürüzsüz. Eğer senin de içinde bastırılmış duygular, sessizce büyüttüğün düşlerin varsa gel yanıma. Sen, ben, o. Olmazı oldurmak için, bilinçsiz düşüncelerini başlarına yıkmak için tut elimi, tüm yalnız kız kardeşlerimiz için yürü benimle. Kimse annesiz kalmasın diye, kimse çocuk yaşta evlendirilmesin diye, hiçbir çocuk annesinin ölümünü görmesin diye, hiçbir genç kız taciz edilmesin, yalnızlık hissetmesin, çaresizce ve korkudan kimseye tek bir kelime söylemeyecek hale gelmesin diye, onların çiçek kokan bedenlerini bir gölün kenarında bulmayalım diye yanımda yürü. Benimle konuş, benimle haykır. Biraz yüksek sesle, biraz da gururla.

                Sen Nazenin, aramıza hoş geldin. Biz güçlü kadınlar Allah’ın bize verdiği cennetten çıkmış bedenlerimizin bize ait olduğunu hiç çekinmeden gökyüzüne haykıracağız. Kimi seveceğimizi, kime güveneceğimizi biz seçeceğiz. Bu dünyada insanı gerekli hale getiren şeyin sevgi ve saygı olduğunu tüm dünyaya duyuracağız! Kimsenin, özellikle bir erkeğin bizi küçümsemesini asla kabul etmeyecek, öyle bir durum söz konusu olduğunda onlara kapıyı göstereceğiz.

                Çok büyük hayalleri olan ama küçük görünen tüm kadınlara…

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: