Dolmuştan indim. Güneşi enseme alıp yürümeye başladım. Aslında burada inmeyecektim. Niye indiğimi bilmedim. Ama cevabını düşünmedim. Hiçbir cevabın geçerli olmayacağını bildiğimdendir belki de. Yürümeye devam ettim. Güneşe bakınca gözlüğümün tozlu ve kirli olduğunu fark ettim. Tam gözlüğümün sağ sapından tutup temizleyeceğine inandığım kıyafetimle silecekken yaklaşık on yıldır bunu yaptığımı fark ettim. Ne değişmişti? Görmek istediklerimi mi görmüştüm? Hayır. Peki ya şimdi ne olacaktı? Eğer silersem görmek istediklerimi mi görecektim? Hayır. İşte o zaman elimi gözlüğümün sağ sapından çektim. Ama elim bunu yapmayacaksan başka bir şey yap der gibiydi. Onu ve kendimi kırmamak adına bir sigara yakmaya karar verdim. Yeni uyanmışlığın belki bir çözümüdür. Aslında bakmayın gözlüğümü silmeyecek kadar umutsuz olduğuma. İçim heyecan doluydu. Görmek istiyordum. Aranmak istiyordum. Ama arayan kişi bana ödüller vadetmesin. Arayan kişi alacaklı olsun, bana tehditler küfürler savursun. Çok saçma değil mi? Hayır. Değil. Belki de o telefon beni anlam silsilesinden kurtarırdı. Tabii ki de aranmadım. Gözüm pazarda annesini kaybetmiş bir çocuğun gözleriydi. Birilerini görmek istiyordu. Ama herhangi biri onu mutlu etmezdi. Annesi, annesi lazımdı ona. Ama bir yandan da gözleri yardım çığlığı atıyordu. Benimkiler gibi. Hiç görmediğim insanlara acaba nerden tanıyorum diye yaklaşıyordum. Evet. Biliyorum tanımıyorum. Ama bu bu kadar basit değil. İnsanlar, bilim insanları bu konular üzerine araştırmalar yaptılar. Bunu böyle kesip atamazsınız. Kalabalık şehirlerde her gün gördüğü binlerce, on binlerce insana bir merhaba demeksizin yaşıyor bu insanlar. Siz bunları basite indirgeyip görmezden gelemezsiniz. O hayal ettiğiniz hayatı yaşayan insanlar sizin bu kadar basite indirgediğiniz şeylerden dolayı hayatlarına son veriyorlar. Neyse önemli mi ki? Aynı bundan öncekiler gibi hayır değil. Gözlerime umudum kalmamıştı. Elimi cebime atıp sessizde olmadığını bildiğim telefona sarıldım. Kim bilirdi belki aranmamı istemeyen biri telefonumu kapatmıştır. Hayır keşke öyle olsaydı ama telefon açık ve sessizde de değildi. Sonra her zaman gibi yaptığım gibi yine kendimi avutmaya çalıştım. Önemli işleri vardır. Hayır. Aslında arayacaktılar ama. Hayır. İnsanlar çok değerli çok mühim işlerinden zaman ayırmak istemiyorlar. Yirmi dört saat bin dört yüz dakika. Bilmem kaç saniye. Sormak istiyordum. Acaba bana vereceğiniz bir beş dakikanız bile yok mu? Tamam, bu kadar yeterdi daha fazla düşünmemem gerekiyordu. Halbuki beni üzecek her şeyi düşünmüştüm ne fark ederdi ki? Neyse. Sigaramı ağzıma götürdüğümde bitmiş, külünün bile düşmüş olduğunu fark ettim tüm bunları düşünürken. Yeni bir sigara yakmak isterken bundan vazgeçtim. Belki de gideceğim yere yaklaşmışımdır. Sahi ya nereye gidiyordum ben? Dolmuşa binerken bilmiyordum. Dolmuştayken bilmiyordum. Dolmuştan inerken bilmiyordum. Sonra olmak zorunda olduğum yerde değilim diye düşündüm. Niye burada olduğumu bilmezken bu iyi geldi. Sonuçta olmak zorunda olduğum yerde değildim. Ama peki sahi olmak istediğim yerde miydim? Düşünemiyordum. Bu soru bana ağır geldi. Eğer cevap düşünürsem iyi şeyler olmazdı vazgeçtim. Oturmaya ve düşünmeden sadece izleyerek bir sigara içmeye karar verdim. Ne mümkün. Akılda kalan son mısranın tekrarları gibi her şey ağır geldi. Nefes mi alamıyordum, onu bile bilmiyordum. Ağlamak istiyordum. Ama kendim değil gözyaşlarımı, gözyaşlarımı kendim silmek istemiyordum. Uzun saçlı bir kadının omzunda ağlamak istedim. Ne o neden diye sorsun ne de ben anlatmak zorunda hissedeyim. Saçları yüzümde değsin. Huylanırım. Ama söz bu sefer sesimi çıkarmam. Sonra susarım bir espri yapar. Güleriz. Burnumu çekince bir mendil uzatır. Gözyaşlarımı siler, yüzüne bakarım. Ama gözlerine, o da benim gözlerime bakar. Sonra ya gözümden yaş gelir ya da buruk bir gülümseme takınırdım yüzüme. Sonra her zaman olduğu gibi vedalaşma zamanı gelir. Tekrar ağlamak isterim ama tutamam onu daha fazla. Gider. Kendine iyi bak görüşürüz derim. Sonra saçma sapan bir şekilde hiç omzunda ağlamamışım gibi kavga ederiz. Anlatmak isterim anlatamam, anlaşılamam. Ve kabullenirim. Görüşürüzler hoşça kal olur. Ben yine ağlardım. Ama hiç istemediğim bir şekilde kendi gözyaşlarımı kendim silerek. Sonra bir bahane bulup annemi arardım. Sesimden bir şey anlamayacağını düşünerek. Anlardı. Ama susardı. Her zaman anladığı gibi. Ne yapıyorsun derdim. Yemek yapıyor veya çamaşırları asıyor olurdu. Ararken seni seviyorum anne diyeceksin demiştim kendime. Diyemedim. Görüşürüz demiştim. Beni tüm benliğimle ağlatan herkese dediğimi anneme diyemeden sigaram bitmişti.