Kaskatı kesilmiş mermer taşlarına yeniden şekil verebilecek kadar ağırlaşmış diz kapaklarımı bu apartmanın son katına nasıl çıkaracağım diye düşünüyordum. Algılar ve yanılgıların dünyasından gelmiştim. Yeni evrenimi keşfetmem için bu büyük merdiven fethine başlamam gerekiyordu. Hazıra geç ve başla! İşte ilk saldırı! Mermer taşlarına şekil veriyordum.
Bu apartmana girmeden önce şehveti, zevki, tadı ve eğlencesi çözünmeye birkaç saat sonra başlayacak olan algıları görmemek için bazen gözlerimi kapatıp yürümeye çalıştım. Asıl gerçek olan ölümü, hissetmezdim bu şekilde. Çirkin insanlar ve uyumsuz renkler, güzel ağaçlar ve güzel notalar ölümü hatırlatamayacaktı bana lakin insan yanılgısız yaşayamazdı. Ölümden kaçmak ve ömrün sonsuz olacağı düşüncesi de yanılgıydı. İnsan tek gerçekten kaçıyordu. Kaçış serüvenlerinden bahsedeyim: Araba sürüyor, işte çalışıyor, tartışıyor, acı çekiyor ve ders çalışıyordu.
Fethimi tamamlamıştım. Yeni bir evrene giriş yapıyordum. Anahtarlarımı kullanarak kapıyı açtım ve sadece anlamsız motiflerle süslenmiş olan halıya odaklanıyordum. Anlamsız mı? Hırçınlaş ve üzerine hiddetle bas!
Odama girdim, etrafı izledim. Karşımda sarıp sarmaladığım ve ilk bulduğumda beli kırılmış olan orkide çiçeğim dikkatimi çekti. Yanılmıştım. Hiç çürümeyecek sanmıştım. Köklerinden çürümüşlüğün leş kokusunu yayan orkideyi artık duyu organlarımla hissetmek istemiyordum. Öfkelenmiştim. Öfke mi? Orkideyi yak geç!
O varoluşunda ”canlı” virüsüyle birleşmişti ve köküne inilseydi diğer canlıları tiksindirirdi. Sonra duvardaki renkli postere baktım, neyse ki ona ”canlı” virüsü karışamamıştı ve çürüdüğünde koku salmazdı…
Bu keyifli teselliden sonra balkona çıkıp her gün değişen manzarayı kör gözlerle izlemeliydim. Paketimden bir tane sigara çıkardım ve balkona çıktım. İşte manzara şekilleniyordu:
— Deniz hırçındı, sanki kalbini betimliyor gibiydi. Onunla ilk defa buluşmuştuk. Hayatı sorgular gibi bakışı vardı, keyifliydi. İnsan hayatı sorgularken keyifli olabilir miydi? Belki de sorgulamıyordu. İşte şimdi bir şey diledim, düşünceler somutlaşabilseydi!
Çekingen hissediyordu, dudakları ne öpülesiydi. Göz kaçırıyordu, bazen yandan geçen insanlara bakıyordu, bazen de kendi kalbine. Bu ilk buluşmaydı, biz insanlar ilklerde daha temkinli davranmaz mıyız? Ben davranmıyordum. Utanmadan ve ahlaksızca gözlerine bakıyordum. “Şimdiye kadar hiçbir şey saf kalmamıştır.” tezini çürütebilirdi onun yüzü. Antitez olarak var olmuştu. İşte ben bu antiteze hayran kalıyordum. Utanmaz ve ahlaksızca!
Gözlerimi açtığımda -ya da kapamış sayılıyorum- manzara yok olmuştu. Bir yanılgı dünyası. Sigaramı içmeden balkon kapısından içeriye girdim. O orkide mi? ”Kır ve çöpe at!”
– Oğuzhan Tüfenk
Harika.
Gerçekçi ve yer mekan tasviri çok iyi ve geliştirebilir bir yazı olmuş başarılarnızın devamını dilerim Oğuzhan bey .