Etkin o sabaha derin bir rüyadan uyandığında bugünün onun için değişik manalar ifade edebileceğini düşünemezdi. Yatağından henüz doğrulmamışken bugün tutulacak olan Güneş’in nasıl bir görüntüye sahip olacağını tasarlıyordu kafasında.

Oldukça sıcak bir yazın içinde tatilini geçiriyordu. Okullar kapanalı 2 ay olmuş. Kasabanın tüm stresinden kaçıp, toprağa doymak için köydeki dedesinin evinde kalıyordu ne zamandır. Biraz sonra babaannesinin sesiyle irkildi. Babaannesi öyle bir anda “Kahvaltı hazır gari,kalkıver çocum.” demişti ki henüz uyku mahmurluğuna sahip Etkin için bu bir şok etkisi oldu.

Her ne kadar sıcak bir yaz olsa da köyde sabahları tatlı bir ayaz olurdu. Ve betonların memleketi henüz ele geçiremediği zamanların sonları yaşanıyordu. Her şeye rağmen organik diye uydurulan, aslında olması gerekeni olmaması gerekene tercih ettiren kazıklayıcı durumlar da yoktu. Yani ölümü gösterip sıtmaya razı etmiyordu kimseyi piyasa.

Etkin yatağından doğruldu. Dışarıya çıktığında tahmin edeceğiniz gibi biraz üşüdü .Çıplak ayaklarına terliklerini giydi. Asmanın altından çeşmeye doğru yürümeye başladı. Yolda yürürken mis gibi fesleğen kokusu burnuna çarptı. Az ilerideki bahçedeki domates, biber ve patlıcanlar ise oldukça iştah açıcı gözüküyordu. Çeşmeye vardığında çeşmenin başındaki eşek arılarına aldırış etmemeyi denedi. Fakat bir türlü bunu tam anlamıyla gerçekleştiremiyordu. Tam o anda babaannesi yardımına koştu. Büyük bir heybetle arılara el, kol sallayarak Etkin’in yüreğine su serpti. Etkin, babaannesine bakarak gülümsedi. Buz gibi su ellerini dondursa yeriydi. Suyu yüzüne çarptı. Fakat gerçekten hakiki suydu bu. Dağın zirvesinden gelen henüz kanalizasyonun kirli tarafının bulaşmadığı şimdilerde büyük bir lüks diye sunulan mis gibi bir suydu bu.

Milenyuma doğru giden memlekette çocukların henüz doğal büyüdüğü, bilgisayarın büyük bir lüks olduğu, sokakta oynamanın tarih olmadığı, köylerdeki bahçelerin mis kokularının henüz dinmediği, şehirlerde daha çok boş alanının olduğu hoş yıllardı. Henüz duble yollar yoktu. Henüz duble kalabalıklar da yoktu. Köylü köyünde ,evli evindeydi.

Yüzünü yıkayan Etkin büyük bir iştahla kahvaltı sofrasına oturdu. Tepsinin içinde duran gözlemeye gözü ilişti. Tepsiye doğru yaklaştığında burnuna mis gibi ıspanaklı gözleme kokusu geldi. Öyle bir sabırsız hal aldı ki açlığı, bir an önce yenmek için vahşi hayvancasına gözlemeye saldırdı. Ardında softalık zeytine ilişti gözü, ve odun ateşinde demlenmiş mis gibi çayı içmeye başladı. Ardından taze çiçek balından kaşıklamaya başladı.

Kahvaltısını yaptıktan sonra asmanın altındaki hamağa attı kendini. Usul usul sallanmaya başladı. Nasıl oldu nasıl bitti demeden uykuya daldı.

Gözlerini açtığında sıcağın amansız halinin asmayı bile tedirgin edip kendisine ulaştığını gözlemledi. Saat 12.25 idi. Kolundaki mavi çakma Adidas dijital saatinin yardımları ile bu bilgiye erişmişti. Güneş tutulmasına 5 dakika vardı. Güneş gözlüğünü taktı, gökyüzünü seyre daldı. 5 dakika sonrası geldi çattı. Güneş’in kendilerini terk ettiğini düşünerek hüzünlendi. Neyse ki bu çok uzun sürmedi. Karanlık desen değil aydınlık desen değil bir havanının varlığı onu çok etkilemişti.

Etkin bu yaza dair bir anı taşımanın heyecanı içindeydi. Her zaman herkese nasip olmayacak bu tutulma onun zihnine kazındı.

Etkin, başını masadan kaldırdı. Çocukluğuna dair bir anıyı bir rüya gibi gördüğünü düşününce irkildi. Karşısındaki garsona kendisine bir bardak kahve getirmesini işaret etti. Öğleden sonra onu karmaşık bir durum bekliyordu. Öyle ki Güneş kadar yakıcı bir durumdan kurtulmanın hesabını yapıyordu. Güneş’i elleriyle tutabilse belki işi rast gidecekti. Etkin düşünceli şekilde kahvesini yudumlayarak vaktin gelmesini beklemeye koyuldu.

Buraya geleli ne kadar zaman olmuştu? Doğrusu kestiremiyordu bu. Uyku ile uyanıklık arasındaki hali, ona anılarını rüyaya dönüştürme fırsatı vermişti. Derin okyanuslarda yüzen Etkin’in cep telefonu telaşla çalmaya başladı .”İşte!” dedi kendi kendine.  ”Güneş’i tutma fırsatı bile bulmadan Güneş yine beni yaktı.” diyerek telefonu açtı.

Telefon kapandığında Etkin’in zihni de kapandı. Gözleri doldu. Garsondan hesap istedi. Hesabı ödeyip dışarı çıktı. Ayazlı bir günün sonunda karanlık sokakta tek başına yürümeye başladı.

Etkin o gece Güneş’in nasıl bir görüntüye sahip olduğunu biliyordu. Hiç yanmamak için ondan kaçınmanın da en iyi şey olduğunun farkına varmıştı.

 

– Çağatay Türe

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: