Tıngır mıngır tekerlek üstü koltuğumdan, buharlı camların gerisinden yalnızca A şehrinden B şehrine değil aynı zamanda aklımı bıraktığım yerde kalbimi bulmaya giderken yaptığım uzun mesafe yolculuğunda size kendini arayan bir adam hakkındaki hikayemi anlatmama izin verin. Kalp kırıklarını toplaya toplaya yoluma gidiyor ve en sonunda benliğini unuttuğu yerde ona varmayı düşlüyorum.
Ben düşüyorum o tutuyor. O tutuyor ellerimden ben gidiyorum. Ben gidiyorum o geliyor. Bir gelmezse diye delirecek gibi oluyorum ama yine geliyor. Birbirine aşık iki karayı ayıran mavi enginliğe doğru bir martının kanadını savurduğu yerden nefes alıyoruz. O gülüyor, ben seviniyorum. Sonsuza dek bu anda kalmak istediğimi söyleyecek oluyor ve vazgeçiyorum. Bir bankın üzerinde ağarırsa saçlarım yaşanacak onca güzel anın hatrı kalır. Gözlerimden ne düşündüğümü asla anlayamıyor. Nefes almaktan büsbütün vazgeçtim sanıyor ama aslında ben bir anlığına unutuyorum her şeyi.
Yüzümü avuçlayan rüzgarı, bileklerimi kesen soğuğu, omuzlarıma yağan karı. Sağ kalmaya çalışırken nefes almayı. Batarken bir dala tutunmayı, uçarken kanat takmayı. Kalbimin kapısını biraz aralık bırakmayı. Aralıkta yaşlanmamayı. Çalmamayı, başka hikayelerden rol çalmamayı.
Çözemiyordu beni sanki bir kenara özenle koyduğu ama kendi kendime karıştığım; aklımla kalbimi, yaşımla bedenimi birbirine bağladığım bir ipmişim gibi. Aslında ipin ucundaki kuklayım ben. Hangi enkazımdan çeksen oraya giderdim. Gittiğim yerde biraz daha karışır, bağlanır, düğüm olur, gözyaşlarımı boğazıma ilmek ilmek dizerdim. Az giderdim uz giderdim ama asla dönmeyi bilemezdim. Beceremezdim.
Güneşin yatağına kavuştuğu, güllerin parayla satıldığı, gülücüklerin ise satın alındığı bir yerdeyiz. Hiçbir şey için geç değildir diyorlar ama bazı şeyler için dönülmez bir vakit. Yeniden hayal kurabilirim belki ama gidersen peşinden gelemem. Çökerim olduğum yere ve soran gözler yardım edemez. Meraklı boynumuzu yardım eli yordamıyla pencerelerden uzatmayı insanlık sanmaktayız. Gidişinle insani duygularımın tükendiği bir noktadayız.
Ben noktalamaya meraklıyım o uçları açık bırakmaya. Asla iliklemezdi düğmelerini, bütün kış kalbinden geçerdi. Bu yüzden buz tuttu hisseden yerleri. Bir akşam vakti, kimselerin uğramadığı, tek dostumun yaralı bir sokak kedisi olduğu yıkık durakta bekledim: Beklerken hikayemize iki nokta daha ekledim. Kendini arayan insanlar ayrıldıkları yerde bulurlar devayı. Kalbim yangın yeri, olay mahalline dönmeni bekledim.
Kırık kalplerin taş diye dizildiği bir yolda buharlı camların ardında bir yolculukta diğer yolculardan uzak, koltuğu sıcak bir teker üstünde gidiyorum. Vakit aldı çöktüğüm yerden doğrulup ayağa dikilmem. Gri yapımda ağzımı dikerdim o günlerin geceleri. Kimseye anlatmak istemediğim güneşli günler geçirdim. Kendini aramaya gitti bir adam. Yol ortasında yürürken delik cebinden düştü kimliği. Her taşın altına bakmam bu yüzden. Kırık kalpler derin oyuntularında yitik kimlikler taşır derler. Duvarlarına vurduğumu sandığın botlarımın uçları taşları eşelerken eskidi, söyleyemedim. Beni hiçbir zaman çözemedi zaten. Cevabı yarın denilip yarın olunca asla öğrenilmeyen, akıllarda soru olarak kalıp kalplerden çabucak silinen saman kağıda baskılı bir bulmacaymışım gibi.
Her durakta bir yolcu iniyor. İkisi biniyor. Üçü iniyor, beşi biniyor. Bir giden bir daha dönmezcesine yokuş yukarı koşarak çıkıyor. Sonraki durakta ben iniyorum. Bir daha dönmez istemezcesine aklımı bıraktığım yerde kalbimi bulmaya gidiyorum.
– Sema UZUN