Biz, birbirinden habersiz, yeri geldiğince kendimizi dahi unutan bir avuç çift kanatlıydık. Ne uğruna debelendiğimizden, hangi amaca teslim olmuşçasına göğü yardığımızdan bir haberdik. Tek bildiğim, üşümekten korkan; az miktarda da olsa tüylerimizi sıvazlayacak sıcak esintiler uğruna bir ömür uçan martılar olduğumuzdur… Böyle öğretildi bize. Doğar doğmaz uçmamız gerektiği, önümüze bakarak değil de kanatlarımızı hissederek çırpınmamız tembihlendi. Martılar, yalnız da uçabilirdi… Yalnız da boğazdan geçen vapurlardaki insan seline dans eder, fırlatılan simit lokmalarına ani hamlelerde bulunabilirdik. Yalnız da göçer, yeri geldiğinde yolumuzu bile kaybedebilirdik. Ne olacak? Sürüden ayrılmanın bedeli varsın meşakkatli bir yaşam olsun, ben öğrenmek; özgürleşmek isterim. Yapamam ben, bir ömür kanatlarımdan faydalanan sürüye hizmet ederek zincirlenmek; nereye gittiğimizden bir haber olmak zor gelir bana. Varsın yalnız uçan martılara sürüler selam vermesin. Varsın, dışlanayım. Varsın orta halli bir ailenin balkonunda, yalnız uçmanın bedeliyle üç gün ölü yatayım, dördüncü gün fark edilip; beşinci günde yolumu topraktan bulayım… Sefil bir yaşam sürmek, sefil sürülerin ahmak bireylerinden olmaktan yeğdir… Artık vakit gelmişti, ani bir manevrada bulundum ve tüm hızımla ters yöne doğru kanat çırptım. Kim bilir, belki de dosdoğru güneşin göz yakan kasvetine uçuyorumdur. Kim bilir…

 

– Alper Cidan

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: