Bugün, ilk telefon konuşmamızı yaptık sevgili. Konuşurken hissettin mi bilmiyorum, benim için heyecanlı ve duygusal geçti. Telefon kartını, elim titreyerek taktım. Bu durumlar; yaşamadığımız, belki bir daha da yaşamayacağımız duygular yaşattırdı bize. İyi tarafından bakmak, tam da bu olsa gerek.
25-30 metrekarelik bir gökyüzüm var. Yukarı bakıp gördüğüm bu mavi gökyüzü, seninle paylaştığım ortak paydalardan biri. Diğeri de güneş. Yine bu mavi gökyüzüne bakıp bizi düşündüğüm bir anda, gökyüzünün nelere şahitlik ettiği aklıma geldi. İlk savaşlar, en büyük ve acıklı hikayelerle dolu aşklar, hastalıklar, açlıktan ölen çocuklar, zulme uğrayan halklar, tecavüze uğrayan kadınlar… Durdum, “bu gökyüzü güzel şeyler de görmedi mi?” sorusu takıldı kafama. Bu insanlar hep mi çiğ, hep mi kötü; neden aklıma hep kötülükler geldi diye düşündüm.
Aklıma hemen bir güzellik geldi. Ayder Yaylasında meraklı gözlerle doğayı, tabiatı keşfe çıkmış, iki çift göz. İzmir’de deniz kenarında, mehtaba karşı birbirlerine serenat yapan iki kalp, Samsun’da hırçın Karadeniz’in öfkeli dalgalarına karşı, varoluşunu sorgulayan, yaşama sebebini arayan; daha sonra da hepsini birbirine bağlayan iki beyin.
Evet sevgili, o güzellik bizdik. Kimileri, bu sözlerimde kibir kokusu alabilir, kimisi kendini dev aynasında gören birinin hezeyanlarını görebilir; umrumda değil. Gerçek bu. Güzel düşünürdük, güzel konuşurduk. Hor görmezdik kimseyi, varlığına saygılıydık var olanların. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?
Gökyüzü, bizi gördüğü için çok şanslı. Altından geçip giden ve hala devam eden bütün kötülüklerin yaratıcısı; insanoğlunun arasından bizi gördü. Bizi birbirimize göstermeyenler, elbette yok olacak.
Gözlerinden öpüyorum.
– Nurullah DEMİRBAŞ