Bir hiçlik meselesi bu. Karışmayın!

     Var ile yok arasında, ozon tabakası yakınında, hediye edilen kaktüsün dikenindeyim. Sevgilisine kızan genç kızın çöpe attığı bir demet çiçek gibiyim. Sendeyim ama sen evde değilsin. Bu yazının konusu da sen değilsin ama söz sana gelmişken bahsedeyim biraz.

Göçebe hayata alışkın bünyemle ben, yolları karışladık ama seninle karşılaşamadık. Sen de öyleydin aslında.

     İstediğim her şeyi unutabiliyorum da seni silmek işime gelmiyor. Yollara atıyorum kendimi.

     Gencim şimdi yaşlanacağım sonra. Belki tümden unuturum her şeyi o zaman bir hastalık eşliğinde. Ya da yine çıktığım bir yolda boylu boyunca toprağa uzanarak, hiç bilmediğim diyarlarda ölebilirim. Karşılaşmadan seninle.

     Farklı şehirlerden gelen iki trenin aynı istasyonda buluşup yola devam etmesi gibiyiz. Senin olmadığın o şehre vardım, benim olmadığım şehre sen. Orada olmayışlarımıza kızarak terk ettik şehirleri… Sırt çantamıza sarılıp uyuduk farklı yerlerde aynı sabaha uyanarak… Birbirimizin iyi olduğunu bilerek, eksik gülümsemelerimizle hayatlarımıza devam ettik…

     Kaybetmeden kazandık. Yaşanmamış olan sevgiler boşa harcanan kavuşmalardan daha iyidir. Olur da bir gün karşılaşırsak göz kapaklarını indir gözlerine. Gözlerime baksan tanırsın beni hemen. Aynı hüznü taşıyoruz, aynı yerdeyiz gözler ülkesinde, acı aynı acı. Görme beni o yüzden. Hiç bulamamış gibi birbirimizi aramaya devam edelim. Kaybetmeden kazanalım yine. Mesafeleri koruyalım çünkü aynı yağmurda yıkanıyoruz. Kaçmaya gönüllüyüz ve yollara aşığız.

     Belki bir gün sokak arasında, yağmurdan ıslanmış toprak kokusu sırasında yine karşılaşır ve gözümüzü kapatıp yolumuza devam ederiz.

     Senden sonra bir fabrika oldum ben. Her yazarı cümle fabrikası gibi hayal ediyorum.

Ben biraz yeni bir fabrikayım, kabul. Çocukluğumdan beri yazıyorum yutuyorum. Çok yuttum diye kusmaya başladım.

     Bugünlerde fazla cümle çıkmıyor. Yeryüzündeki, yer üstündeki ve yer altındaki bütün konulara değinmek istiyorum doyumsuzluktan. Ne kadar çok şey anlatmak istesem o kadar az üretim yapıyor fabrikam. Kalemlerim greve başlıyor. Hayatta kalabilmek için yazıyor bu fabrika. Susarsa batar. Susmak ile ölmek arasında bir fark var mı sence?

     Zamanı durdurabilirsem ölümsüz olacağım. Çocukken kalbime saplanan, çıkartamadığım oklarım var. Kötü anılardan kalma. Okları çıkarmaya çalışıyorum, acıyor diye geri bırakıyorum.

     Fabrikam durmadan çalışıyor. Hem de olması gerekenden fazla çalışıyor. Yorgunluk unutturuyor okların acısını.

     Bazı acıların tarifi yok. En acı biberi yesen de yarışabileceğin türden değil o acılar. Biber için su içersin geçer. Fiziksel acı en kolayı. Acı ya ruhundaysa?.. İşte o zaman mevzu derin demektir.  Kova kova su içsen de çözümü bulamazsın. İçten yakar seni o acı. Ben severim öyle acıları. Pişirir, olgunlaştırır. Yoğrulursun bir müddet, sonra hayat başlar. Fabrikalar en kaliteli ürününü işte o zaman ortaya koyar. Bir hiçlik meselesinde kısa süreliğine var olursun…

– Gizem ALDEMİR

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: