– Merhumu nasıl bilirdin daha doğrusu kendini nasıl bilirdin?

– Hangisini soruyorsun? Özbeni mi yoksa çevre ile etkileşim sonucu ve çevre tarafından kabul görmek için ortaya çıkmış bazen benim bile tanımadığım kendimi mi?

– Seni soruyorum yahu kendini tanıyış ve algılayış biçimini. Ben’inin hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum.

– Kendi düşüncelerim onların ne düşündüğünden daha değerli değil üzgünüm…

– Hala bireyselleşemedin öyleyse…

– Yalnızlık çekmek istemiyorum. Bak, kabul görmeliyim beni sevmeliler anlıyor musun? Dışlamamalılar…

– Korkaksın! Ve herkesleşmek için özgür olmaktan daha çok çaba sarf ediyorsun üstelik bunun farkında bile değilsin. Ne uğruna kendini hiçe sayıyorsun söylesene?

– Yargılıyorlar! Bunu sende çok iyi biliyorsun. Hem de hiç durmadan var güçleriyle, bilip bilmeden dahası… Bununla mücadele etmek için vakit harcamak yerine ikiyüzlü olmayı yahut onlardanmış gibi davranmayı tercih ederim. İstediğim gibi yaşarken aslında onların benden beklediği gibi yaşadığım yanılgısına kapılmaları benim işime gelir.

– Soytarı! Bu hapishanenin soytarısı sensin!

– Sende onlardan farklı değilsin, onlardan geri kalır hiçbir yanında yok!

– Onlara direnmeliydin. Benim karşımda da direnmelisin. İnsanı özgü yapan kendi kişiliğidir. Kendini yok saymaktan vazgeç artık. Anlamıyor musun kızgınım. Hem de çok… Elâlem ne der merkez kuvveti her çağda var olan ama insana elinde heba olmuş onca zaman bırakmaktan başka bir halta yaramayan dahası…

– Tamam, tamam bunları bende biliyorum. Lütfen… Başkalarının beklentilerini karşılamak için kendi ihtiyaçlarımı yok saydığım çok zaman oldu. Onlara şirin görüneyim diye aynaya her baktığımda buğulu camda beliren birkaç kişiyi görmezden gelemediğim dahası bu yüzden delirdiğim, burada ve kendi içime hapsolduğum, nefessiz anlar… Yüzümdeki maskelerin bir anda eskiyip benliğimin ‘yeter artık’ diye bağıran isyanlarına göz göre göre kayıtsız kalmak en kötüsü buna mecbur olmak evet bunlar hiçte kolay değildi. Sokaklara çıkıp ‘‘Ben de buradayım, ben de insanım tıpkı sizler gibi… Duygularım var, ben de düşünüyorum, anlıyorum, algılıyorum dahası o iğrenç yargılarınıza maruz kalmamak için kendi hayat şartlarımı görmezden gelip onlara uymayan tercihler yapmaktan yoruldum. Bu hayat üstüme uymadı! Hey, benden değerli değilsiniz tıpkı benimde sizlerin tercihlerinden, duygu ve düşüncelerinden değerli olmadığım gibi. Canım ne çekiyorsa onu yapmak istiyorum. Beni azat edin artık. Ben’den vazgeçin. Bırakın kendim olayım ne olur!’’ diye haykırmak istediğim o kadar çok oldu ki…

– Kötü bir söz duyar da kırılırım canım sıkılır korkusuyla gizli saklı özünü yaşamayı sürdürmemeliydin öyleyse. Onlara yeteri kadar kulak verip uyum göstermeli gerektiği kadar kendini yaşamalıydın yalnızca. Ne derler diye düşünen ne yaptığını bilmeyendir. Senin dini inancın elâlem ne der olmuş farkında değilsin! Kendi hayatına oto sansür uygulaman çok mu doğru? Hayallerinden vazgeçmen ki sırf onlar yapamazsın, sana göre değil, boşver, ne uğraşıyorsun böyle şeylerle gibi gibi cümleler kurdukları için üstelik. Bak hala geri dönmek dahası kurtulmak için şansın var. (Güçlü bir tokat attım benliğine) Ne için bu hayattasın söylesene?

(Ağlamaya başladı. Bir süre sessiz kaldı. Bende hiç konuşmadım yalnızca yüzüne bakıyordum. O da yüzüne dikkatle baktığımın farkındaydı.)

– Hayat bana sunulmuş bir armağan ve yalnızca bir kere geldiğim şu dünyada geçireceğim sınırlı zamanı canımın istediği gibi değerlendireceğim. Pes ediyorum kendi özbenliğime karşı… Onu zoraki içime hapsetmekten vazgeçiyorum. Yapamıyorum artık… Ben hep cesurdum ve hiçbir zaman cesaretin aynasına korkunun gözleriyle bakmadım. Şu saatten sonra onlar ne derse desin gülüp geçeceğim, kafama takmayacağım. Evet, bir toplum içinde yaşıyorum ve uyum göstermeliyim sadece uyum göstermeliyim. Hayatımın anahtarını onların eline vermemeliyim. Onlara fırsat verdikçe bu hapishanenin duvarları yükseliyor ve insanı nefes alamaz hale getiriyor. Beni içine almış dünyanın en büyük açık hava hapishanesinin, kapı kolu dışarıdan açılan, içerde kalanın dışına asla çıkamayacak sanıldığı o kapının üzerinde yazan kimsenin silmeye cesaret edemediği yazıyı da silip çıkıyorum buradan. ‘Elâlem ne der’se desin. Umurumda bile değil! (Bütün uydurma ben’lerim bu hamleyle paramparça olup dağıldı etrafa büyük bir gürültüyle. Dışarıya çıktığımda herkes bana bakıyordu. Ben ise kendime gülümseyip geçtim yanlarından…)

– Nur HORUS

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
%d blogcu bunu beğendi: