08.04.2020                                                                                             

 Ve sustu…

            Ve sustu. Neden, nasıl sustuğunu bilmiyordu. Çok yorulmuştu belki ondandı.     Şaşkınlığı sonsuzdu; bütün gürültü bir anda nereye gitmişti? Yıllarca ona bunca acı çektiren, küfür yetiştiremediği, akıl erdiremediği gürültünün kaynağı, sebebi kendisi miydi? Canı acıdı ama bu ona haz verdi; boşa geçen yıllar üzücüydü ama tam da boşa sayılmazlardı öyle veya böyle artık gürültü yoktu. Ömrünce birilerine bir şeyler anlatarak gürültüyü susturmayı başaracağını sanmıştı oysa artık gürültünün kendinden geldiğini biliyordu. Coşkuyla heyecanla anlatmıştı, iyi ki yorulmuştu, susunca dinlemenin ne kadar dinlendirici olduğunu keşfetti; sessizliği dinlemek ne kadar bilgi doluydu. Ve sustu bir daha asla konuşamayacağını bilmenin huzuru ile…    

  05.10.2020          

Veda   

            En sevdiğim hayali manzara resminin içinde buldum aniden kendimi. Gerçek dışı bir manzaraydı hiçbir ressam çizmemişti ama ben kendimi bildim bileli kafamın içindeydi, şimdi ise ben onun içinde. Ben buraya nasıl gelmiştim hiçbir şey hatırlamıyordum. Bu bir rüya olmalıydı; göz alabildiğine yeşil çayırlar, küçük tepecik ardına tepecik yem yeşil, çok uzaklarda ise yüksek, karlı dağlar. Dağlar o kadar net ki sanki birkaç adımda yanlarına varacakmışsın gibi ama ne kadar yürüsem de asla yaklaşamıyorum.

            Bu bir rüya olmalı çünkü doğa bu kadar sessiz olamaz. Her zamanki gibi dağlara doğru yürüyorum ama bu sefer sanki biraz isteksizim, ayaklarım beni sürüyor ama ben gitmek istemiyor gibiyim. Dönüp dönüp arkama bakıyorum, kimse yok, sadece yeşil tepeler. Gözlerim birilerini arıyor, kulaklarım “Dur gitme!” diyen bir ses bekliyor ama nafile. Tepelerin ardından kimseler çıkmıyor ve mutlak sessizlik devam ediyor.

            Birden içimdeki acıyı hissetmeye başlıyorum, acı her zaman vardı zaten sadece alışmıştım galiba, ama nedense şimdi yeniden içim yanmaya başladı. Nasıl bir şey anlatamam, anlatılamaz, bazıları ayrılık acısı diye anlatıyor ama bilmeyen asla anlamaz bilene de her anlatım yetersiz gelir.

Gitmek istemiyorum, direniyorum ama ayaklarıma hükmüm geçmiyor, tüm dermanım kesiliyor gitmemek için son çabam, ama ayaklarım beni küçücük küçücük hasta adımlarıyla da olsa sürüklüyorlar.

Bir kez daha dönüp bakıyorum, bir kez daha, bir kez daha… Artık başım geriye dönük sadece geriye bakıyorum. Arkamda kalan bütün tepelerin ardına bakmak istiyorum, hiç kimse yok. Aslında tüm tepelerin ardı dolu olsa da fark etmezdi ya! Hepsi “Dur gitme!” diye yalvarsa yine de ayaklarımı durduramazdı ya! Arkama birileri var mı diye bakmıyordum sadece ‘biri’ var mı diye bakıyordum sadece onun sesini duymak istiyordum. Hiç umudum yoktu ama neden halen arkama bakıyordum? Tek nedeni vardı: umudum olmaması için hiçbir sebep yoktu.

            Dermanım kesiliyor, adımlarım küçülüyor, olmayan umudum tükeniyordu. Karlı dağlar hiç yaklaşmıyordu. Gözlerim yoruldu kulaklarım uğuldamaya başladı. Ama hayır hayır bu kulak uğultusu değil bu benim bu manzaraya ait olan rüzgâr uğultusunun sesi! En sevdiğim sestir, en sevdiğim melodidir. Canım rüzgârım beni uğurlamaya gelmiş, ne kadar da güzel esiyor ama sanki sesi biraz hüzünlü mü ne?

Artık tüm dermanım bitmiş adımlarım durmuştu. Ayaklarım yerden kesildi ve uçmaya başladım muhteşem bir duygu olmalıydı ama ben hiçbir şey hissetmiyordum hatta kendimi bile hissetmiyordum. Rüzgârda çözüldüm rüzgâra karıştım. Asla ulaşamayacağım sandığım karlı tepelerin üstünde uğultuyla eserken döndüm bir kere daha arkama baktım yeşil tepeler yoktu artık ama bulutlarda hayali bir görüntü vardı: Ben kapıdan çıkıp giderken fark etmemişti bile akrabaları ile şen şakrak gülüp oynuyordu. Yüreğimim buz gibi rüzgâra dönüşmesine sevindim çünkü insan kalbim buna dayanamazdı. Derken rüzgâr kalbim bile fazla dayanamadı en yakın tepenin buzullarında dondu kaldı.

Abonelik
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments