Onlarca yıl önce iki yazar, iki farklı kâbus hayal etti. George Orwell, 1984’te bir gözetleme devletinin, totaliterliğin ve düşünce suçlarının hüküm sürdüğü bir geleceği resmetti. Aldous Huxley ise Cesur Yeni Dünya’da insanların keyif, haz ve konfor aracılığıyla gönüllü köleliğe razı olduğu bir uygarlığı kaleme aldı. Biri baskıyla, diğeri ödülle gelen distopyalar…
Zaman aktı. Kitaplar sayfa sayfa okundu, tartışıldı, unutuldu, yeniden hatırlandı. Ve biz, şimdi, bu iki gelecek tahayyülünün kesiştiği tuhaf bir şimdi ‘de yaşıyoruz.
Bugünün dünyası Orwell’in gözetleme toplumuna çok yakın görünüyor. Sosyal medya, cep telefonları, GPS, yüz tanıma sistemleri… Hepimiz izleniyoruz, gönüllü olarak. Kameralar her yerde; yalnızca sokak köşelerinde değil, cebimizdeki telefon kameralarında, tarayıcı geçmişlerimizde, alışveriş alışkanlıklarımızda… Büyük Birader seni izliyor artık bir slogan değil, bir arka plan gerçeği. Google, Amazon, TikTok ya da X’in algoritmaları, nereye baktığımızı, neye ne kadar süre dikkat ettiğimizi, hatta ne düşündüğümüzü tahmin etmeye çalışıyor. Fakat Orwell’in yanıldığı bir nokta vardı: İnsanları baskıyla susturmak yerine, Huxley’in öngördüğü gibi, bilgi bombardımanıyla dikkatlerini dağıtmak daha etkili.
Ve işte burada Huxley devreye giriyor. Cesur Yeni Dünya’da insanlar uyuşturucu benzeri bir madde olan “soma”yı alarak mutsuzluğu unutuyor, tek tipleştirilmiş hazlara yöneliyor, sorgulamayı bırakıyorlardı. Günümüzün soması ekranlar oldu. Netflix maratonları, TikTok akışları, Instagram filtreleri, influencer dünyaları… Gerçeklik acı verdiğinde kaçmak için elimizin altında bir dokunuş yeterli. Ve tıpkı Huxley’in öngördüğü gibi, insanlar sorgulamayı değil, eğlenmeyi tercih ediyor.
Eğlencenin kendisi bir silaha dönüştü. Tüketim çılgınlığı, dopamin bağımlılığı, anlık hazlar… İnsanlar hakikati aramıyor, çünkü acı veriyor. Bunun yerine algoritmanın sunduğu en uygun içerikle yetinip, kendi dijital yankı odalarında kayboluyorlar. Tüm bunlar olurken, düşünce suçlarına gerek kalmıyor; çünkü kimse artık derin düşünmüyor. Orwell’in işkence odaları yerine, Huxley’in laboratuvarlarında büyüyen bireyler gibiyiz. Eğitim sistemleri bile artık sorgulamayı değil, itaat etmeyi öğretiyor.
Yine de bu iki distopyanın kesiştiği yerde bir başka gerçeklik var: Bilgiye erişim hiç bu kadar kolay olmamıştı, ama aynı zamanda hiçbir zaman bu kadar değersizleştirilmemişti. Orwell, kitapların yasaklanacağını düşündü; Huxley ise kimsenin kitap okumak istemeyeceğini. Bugün kütüphaneler açık, internet sonsuz, ama bilgiye olan açlık yok denecek kadar az. Çünkü dikkat süremiz kısaldı, sabrımız azaldı, hakikatin ağırlığını taşımaktan yorulduk.
Baskıyla ya da hazla… İkisinin de ortak noktası, bireyin özgürlüğünü yok etmek. Orwell’in 1984’ünde birey, düşüncesi için cezalandırılırken; Huxley’in dünyasında birey, düşünmeyi neden bırakması gerektiğini bilmeyecek kadar konforun içinde boğulur. Biri zincirle bağlar, diğeri pamukla sarar.
Bugün içinde yaşadığımız gerçeklik, Orwell ile Huxley’in karanlık düşlerinin hibriti gibi. Gözetleniyoruz, ama gülümsüyoruz. Algoritmalar ne izleyeceğimizi ne hissedeceğimizi söylüyor, ama biz bu yönlendirmeyi özgürlük sanıyoruz. Gerçek yerini hikâyeye, bilgi yerini görüşe, özgürlük ise yerini konfora bıraktı.
Her şeyin dijitalleştiği, insanın bir veri noktasına dönüştüğü bu çağda, hâlâ bir çıkış umudu var mı? Orwell ve Huxley’in distopyaları geleceği uyarı olarak yazılmıştı, kehanet değil. Bu yazgıdan kurtulmanın yolu, farkındalıkla başlıyor. Gerçeği aramak, sorgulamak, bilgiyle yüzleşmek… Konforu reddetmek pahasına da olsa.
Çünkü Orwell’in dediği gibi:
“Özgürlük, iki kere iki dört eder diyebilmektir.”
Ve Huxley’in uyarısı kulağımızda çınlamalı:
“Gerçek, eğlenceyle bastırıldığında bile, bir yerlerde var olmaya devam eder.”
Kaynakça:
- Orwell, George. 1984. Can Yayınları, 2013.
- Huxley, Aldous. Cesur Yeni Dünya. İthaki Yayınları, 2015.
- Postman, Neil. Televizyon: Öldüren Eğlence. Ayrıntı Yayınları, 1994.
- Zuboff, Shoshana. The Age of Surveillance Capitalism. PublicAffairs, 2019.
- Harari, Yuval Noah. Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi. Kolektif Kitap, 2017.