Bulanık suyun kıyısında bekledim,
Düşüncenin izine düşmeden,
İçimde kıpırtısız bir sezgi —
Besmelesiz bir rüzgârla savruldum.
Kayıklar geçiyordu,
Hiçbiri durmadı,
Ben,
Kıyıda unutulmuş bir taş gibiydim.
Bir ses yarıldı sisin içinden,
Okyanus gözlü bir adam belirdi,
Gözleriyle konuştu önce,
Sonra,
Sakalı ağaran bir tebessüm bıraktı
Zamana.
“Sen kendinle mi geldin?” dedi,
Dudağında bir ismin gölgesi:
Fikret…
Söz durdu,
Zaman çömeldi aramıza,
Dilin sızamadığı bir mesafeye.
Ve aniden,
Bir dile geldi adam —
Kırık yıldızlar gibi
Parlayan kelimelerle:
“Bismillah!
Bin düşüncenin kayığına,
Gözlük tak gönlünün gözbebeklerine.
Bak,
Selim bir aklın rüzgârı var önünde.
Kendine yelken ol.”
Sonra,
Gökyüzü yarıldı
Ve yağmur başladı:
Fikirlerden…
Sabaha dek
Gönlümün penceresine vurdu
Sessizce,
Derinlemesine…
Akıldan kalbe bir yol açıldı,
Kelimesiz,
Sadece hissedilen
Bir dua gibi.