– Sana bir sır vereyim mi? Ben bu –en hafif tabiriyle– ‘kirli’ dünyaya çocuk getirmekten çok

korkuyorum…

+ Mahalsiz mahalsiz konuşma… Faydalı bireyler yetiştirip neslini devam ettirmek yerine

“Keyfime göre yaşarım, vadem dolunca da terk-i diyar eder giderim” diyecek kadar korkak,

sorumsuz ve bencil misin sen?

– Dünyayı güzelleştireceğim diye çocuk mu doğurmalıyım? Ölümümden sonra neler

olacağından da mı sorumluyum yani?

+ Dostoyevski ne demiş biliyor musun? “Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur.”

– Ya düşündüğün gibi insanlığa yararlı bir birey yetiştiremezsem? Hem bu 4.5 milyar yıllık

yorgun dünyayı bir insan tek başına nasıl değiştirebilir ki?

+ “Çocuklara daha iyi bir dünya bırakmak yerine, dünyaya daha iyi çocuklar bırakırsanız, sorun

kendiliğinden çözülecek aslında” sözüyle ne de zarif özetlemiş Aziz Nesin…

– Sen hep böyle alıntılarla mı konuşursun? Heyecanını, hezeyanını, hezimetini hep başkalarının

sözleriyle mi anlatırsın? Kendi cümlelerin yok mu senin?

+ Laf cambazlığı yapma bana. Sen bu dünyadan göçtüğünde, genlerini aktardığın, senin varlığını

sürdürecek bir devamın olsun istemiyor musun? Çünkü ne denir bilirsin; “Seni tanıyan son

kişi de öldüğünde, aslında hiç doğmamış olacaksın.”

– Lütfen böyle konuşma. Ben ölmekten, unutulmaktan, yok olmaktan çok korkuyorum. Senden

önce ölürsem beni hayatının sonuna kadar seveceksin, hiç unutmayacaksın değil mi?

+ Öldüğün gün çok ağlayacağım. Hatta belki üzüntüden çıldıracağım. Sürekli yüzünü, sesini

hayal edeceğim; en sevdiğin balığın lüfer olduğunu, sigara dumanından çember yaparken

dudaklarının aldığı komik şekli düşüneceğim. Ağlamaktan burnum tıkanacak, ama senin

kokunu hep duyacağım. Sakinleştiriciler kâr etmeyecek. Geceleri hiç uyuyamayacağım,

durmaksızın kirpiklerini düşüneceğim. Sonra bir gün gelecek, rutin hayatıma geri döneceğim.

Sevdiğin anasonlu kurabiyeyi yerken önce gözüm dolacak, fakat zamanla tebessüm etmeye

başlayacağım. Boşluğunu doldurmak için ipe sapa gelmez işlere bulaşacağım. Seneler

geçecek, ölüm yıldönümlerinde mezarını ziyaret edip dua edeceğim. “9 sene mi yoksa 10

sene mi oldu öleli?” diye tereddüde düşeceğim. Senin için “öldü” kelimesini kullanabilir hale

geleceğim. Ama seni hep çok, tahmin edemeyeceğin kadar çok özleyeceğim. Ne demiş Cemal

Süreya; “Özlemek, ölmekten sadece iki harf fazla be çocuk”

Zeynep Albaraz Gençer

 

Abonelik
Bildir
guest
5 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Toptan Çorap

Sonra bir gün gelecek, rutin hayatıma geri döneceğim.
Sevdiğin anasonlu kurabiyeyi yerken önce gözüm dolacak, fakat zamanla tebessüm etmeyebaşlayacağım. Boşluğunu doldurmak için ipe sapa gelmez işlere bulaşacağım.

Cümlesi size mi ait?

Zeynep Albaraz Gençer

Merhaba,
Yorum ile ilgili bildirim gelmediği için az önce fark ettim mesajınızı. Evet bu cümle ve yazıdaki diğer bütün cümleler bana ait.
Kolay gelsin

Zeynep

Merhaba,

Evet tüm yazı bana aittir.

İyi Çalışmalar,
Zeynep Albaraz Gençer

Toptan Çorap

Hocam yazı uzun bir yazı olmakla birlikte merak ettiğim bir şeyi sormak istiyorum.
Yazıyı okuyan var mıdır gerçekten de merak ediyorum. Varsa eğer şayet tek kelimeyle takdir etmek lazım.
Bu arada siteniz yararlı bilgilerin olması çok güzel.
Ellerinize sağlık. Çöp bir site den öte yararlı paylaşımların yapılması sitenizin güzelliğini gösteriyor.
Ayrıca yazıyı okurken 23 numaralı film aklıma geldi. Şizofreni birinin kısırdöngü içerisindeki davranışlarına benzer.

Zeynep Albaraz Gençer

Tekrar Merhaba,
Yazıyı ben yazmış olduğum için bu mesajı bana hitaben gönderdiğinizi düşünerek yanıtlıyorum: Yazıyı okuyan var, evet. Şimdilik 482 kişi okumuş, belki daha da artar.
Site ile ilgili yorumunuzun muhatabı Sis Dergi olsa gerek.
Teşekkür ediyorum.
Kolay gelsin.

%d blogcu bunu beğendi: